Karalamalar - Scribbles

Müziğin elçisi Dave Brubeck ve kısa öyküsü

Read Time:3 Minute, 13 Second

Bu kısa bir Dave Brubeck öyküsü… Dave Brubeck, aramızdan ayrıldı sessiz sedasız. Çok bilen müzik yazarlarımız, ufacık konuyu dağa çeviren o naçizane engin kişiler, pek bir şey yazmadılar. Belki de onlar açısından yazacak bir şey yoktu, olabilir. Birkaç sosyal medya cümlesinden öteye gitmedi Dave Brubeck’in aramızdan ayrılması.

Dave Brubeck caz müziğinden pek az sanatçıya nasip olan bir özelliğe sahipti. Kendi tarzından en ufacık bir feragat vermeden ana akıma geçti ama asla özünden uzaklaşmadı. Adeta kendi bildiği şekilde ana akımı yonttu. Aslında kusursuz bir paradoks. Dave Brubeck dinlemek için pop müzik sevmenize gerek yok veya tam tersi sert çağdaş caz ritimlerinde uzman olmanıza. O bir dengeydi ve müziği onun elçisiydi.

Doksan ikinci yaş gününden sadece bir gün önce hayata gözlerini yuman sanatçı, bence yine yapacağını yaptı. Her zaman tam ritimlerden uzak durup kendi tarzını yaratan sanatçı bu defada yapacağını yaptı, belki bunu da planlamıştı. Bütüne yakın olan bir günde aramızdan ayrılmayı başardı! Yine noksan bir ritim teması ile. Espriyi bir tarafa bırakalım ama yine de düşününce ufacık bir gülümseme beliriyor yüzümde. Bunu asla bilemeyeceğiz. Tam ritimde değil tek bir tuş öteden. Ama bu Dave Brubeck değil mi zaten?

Amerika’nın kendi kültürünü tüm dünyaya tanıtma çabası içerisinde Dave Brubeck 1950’lerde kültür elçisi olarak seçildi. Amerikan Dış İşleri Bakanlığı’nın amacı Amerikan yaşantısının ne kadar cazip olduğunun reklamını yapmaktı. O zaman sosyal medya olmadığını düşünürsek bunun en kolay yöntemi sanatçıları bedava turneye çıkartmaktı. Böyle bir süreç içerisinde Dave Brubeck ve ekibi 1958 yılında Doğu Almanya’ya, Polonya’ya, Türkiye’ye, Afganistan’a, Hindistan’a, Sri Lanka’ya, İran’a ve Irak’a yollandı. Gittiği bu ülkelerde bir düzine konser verip omuzlarına bindirilen görevi hakkıyla yerine getirdi. Amerikan yaşantısının dayanılmaz cazibesi.

İşte bu seyahat zinciri içerisinde İstanbul çok önemli bir rol oynadı. Dave Brubeck özellikle beklenmeyen ritim değişimleri, içses düşmesi ve egzotik sokak müzisyenlerin ritimler ile rahatlıkla oynaması karşısında büyülendi. 9/8 ritim ile ilk defa İstanbul’da karşılaşan sanatçı buradan ilham alarak caz dünyasında devrim yaratan tarzının temellerini atmaya başladı. Amerika’ya dönünce, 1959 yılında dörtlü müzisyen ekibi ile “Time Out” albümünü kaydetti. İşte o an olanlar oldu. İlk defa caz dünyası 5/4 vuruş ile tanıştı ve bununla yetinmeyen sanatçı aynı zamanda ‘Blue Rondo a la Turk’ parçasında herkesi 9/8 ritim ile tanıştırdı. Bu yeni açılım inanılmaz bir ses getirdi ve albüme olan ilgi tabir yerindeyse patlama yaşadı. caz tarzı bir anda klasikleşmiş yapısında farklı kapılara sokulmaya başladı. Yeni fikirler doğmaya ve uygulanmaya başladı.

Brubeck’in 5/4 ritmi caz dünyasında beşinci boyut olarak kabul gördü. Klişeleri parçaladı ve duyulmayan ritimlere doğru caz tarzını şahlandırdı. Adeta caz müziği aya ilk adımını atmıştı. Kulakları beklenmedik anda yakalayan 5/4 ritmi bir anda dengesizlik yarattı, ansızın gelen bir rüzgar gibi dinleyenlerin ayağını yerden kesti. Ezber bozan yapısı sayesinde her müzisyenin ilham kaynağı oldu.

Artık farklı bir boyutta kabul gören “Time Out” albümünde yer alan ‘Take Five’ parçası o zamanda var olan tüm caz stillerinin gözden geçirilmesine neden oldu. Tüm sınırları yıkan parça sadece 5/4 ritim yapısı ile nelere kadir olunabileceğini kulaklar önüne serdi. Caz severlerin hepsi bu yeni ritmi öncelikle yaşadı, algıladı ve ruhların dans etmesine izin verdi. Bir salgın hastalık gibi yayılan bu ritim yapısı bir anda herkesin göz bebeği oldu. Alt tarafı Brubeck bir adım ileriye hareket etti, ama ne büyük adımmış. Dinleyeni rahatlık bölgesinden çıkartıp farklı bir müzikal boyuta taşıdı.

İşte Dave Brubeck caz için bunu yaptı, sıcak bir pişmaniye gibi bu müziği esnekleştirdi ve uzattı. Asla kırılma noktasına sürüklemedi ama tahmin edilebilir sınırların ötesine taşıdı. Buradan ilham alan diğer sanatçılar kendi rahat bölgelerinden çıkıp sınırlarını zorlamaya başladı, düzenler yıkılıp keyfe doğru yelken açtı.

Ancak bu yeniliklere açılım, eski stilin yok olması anlamına gelmesin. Eski tarz buradan kuvvet alarak daha bir zenginleşti ve yoğunlaştı. Caz buradan itibaren yaratıcı bir dönüşüme girdi, organik bir yapı içerisinde engellenemeyecek şekilde ilerledi ve hala ilerlemekte…