Tower Records
Çok uzak zaman önce değil yakın bir geçmişte fiziksel olarak gidik CD ve plak almak heyecanı vardı. Çok sevdiğin müzik dükkanına sık sık uğrayıp, beklediğin albümün çıkıp çıkmadığını sorma anıları. Bunlar büyük ölçüde fiziksel dünyada yok oldu ancak sanal ve hayal dünyalarında varlıklarını sürdürüyorlar. Artık ne yazık ki herşey sanallaştırılmak zorunda. Bir müziği fiziksel olarak elinde tutamayanlar var, bu bana acı geliyor. Müzik zira sadece taşınabilir bir bilgisayar dosyasından çok daha önemli. Ona konulmalısınız, hissetmelisiniz, gözlemlemelisiniz.
İşte bu saydıklarımın çoğunu ben Tower Records, HMV ve Virgin Records adlı zincir müzik dükkanlarında yaşardır. Ne kocaman bir lebiderya idi bu yapılar. Sabah girip akşam çıkardınız. Raf aralarında kaybolmalar, müzik eşliğinde dalınan yeni kulvarlar, öneriler, anımsamalar, alınan notlar. Hepsini bu dükkanlarda yaşadım. Bu başka bir dünyaydı, daha sıcak, naif ve insan temalı, şimdiki gibi değil.
Bundan dolayı “All Things Must Pass” belgeseli beni derinde etkileti. Unuttuğumu zannettiğim anılarımı tekrar sahneye taşıdı, ne güzel anılarmış ki içime bir huzur hükmetti. Tekrar o raflar arasına gittim, kaybolduk müzik tarzları arasında, kolumda taşıdığım istif istif CD’ler, hepsi adrenalin gibi beynime dank etti.
Şok verilen hastaya pompalanan hayat gibi. O dönemlerde deneme yanılma felsefesi hakim di. Bir CD’yi baştan sona dinleyemediğin için kendince risk alırdın. Ama bu riski kendi müzik tecrüben ve bilgilerinin süzülmüş özgün insiyatifin ile alırdın. Biraz kafa yorardın zira hem maddi hem de manevi olarak bir ederi vardı.
Oysa şimdi bas bir tuşa…
Çok üzüldüm, 1960’da hayata geçen ve bir anda patlayan Tower Record’un iflas bayrağı çektiği haberini duyunca. O kadar anı, o kadar geçmiş, o kadar tarih yok olacak. Hele hele o müzik. Ben her zaman HMV ve Virgin’a kıyasla Tower Records takipçisi oldum. Hem mağazalarının düzenlenmesi, müziksevere kucak açması, salaşlığı hep bana hitap etti.
Tom Hanks’in ilk eşinden oğlu Colin Hanks zannedersem aynı duygular içerisinde yola çıkmış ve bu konuyu işlemiş. Adına “All Things Must Pass” demiş, nedense bana Zincirlikuyu Mezarlığını taçlandıran giriş yazısını anımsatıyor “Her Canlı Ölümü tadacak.” Uzun zamandır izlediğim en güzel belgesellerden biriydi zira bende snaki oradaydım bunun bir parçası.