DJEMBE Ritminde
Yüksek dağları, yüce ovaları ve farklı tropikal iklim bölgeleri ile Gine her zaman Afrika’nın incisi olmuştur. Ancak şimdi ülkenin başka bir özelliği daha var: Djembe davulu. Kökleri Gine’ye uzanan Djembe (Jem-bay olarak okunuyor) davulu son zamanlarda dünya çapında bir ilginin odağı. Hatta dünyanın en meşhur Afrika davulu desek yanlış olmaz. Afrika davulları üzerine dünya çapında eğitim alan öğrenciler artık Gine’ye gelmeye başladı.
Öncelikle ülkenin kültürel değerlerini hissetmeye çalışan bu kişiler, daha sonra birebir davul çalmayı öğreniyor. Ve bu konuda Gine yalnız değil. Senegal ve Gambiya da farklı sunumları ile davul kursları ile ilgi çekmeye başladı. Uluslar arası müzik piyasasına sunulan sayısız geleneksel djembe CD’leri ile enstrüman bir şekilde rock ve pop tarzlarında kendine ciddi yer edinmeye başladı. Böyle bir ilgi karşısında kendimize şunu sorabiliriz, “Djembe nedir ve nasıl bu kadar popüler oldu?”
Djembe el ile yapılan, devasa kadeh şeklinde 30 cm çapında, çalıcısına göre 15 ile 46 cm aralığında değişen uzunlukta bir enstrüman. Geleneksel olarak bir hayvan derisinin (genelde keçi, bazen zebra, buzağı veya antilop kullanılır) ahşap bir iskeletin üzerine gerilmesi ve çok sağlam bir biçimde ince urganla bağlanması ile yapılan bir çalgı aleti. Yapımda kullanılan hayvan mutlaka dişi cinsine aittir. Yerel inanışa göre djembe’nin üç ruhu var.
Bunlar sırasıyla djembe yapımında kullanılan ağacın, hayvanın ve onu yapan ustanın ruhları. Bu üç ruh, enstrümanı çalan kişiye geçiyor ve böylece aslında dört kişilik, tek çalgılı bir topluluk oluşuyor. Elbette çıplak el kullanılması bu etkileşimi pürüzsüz bir hale getiriyor. Ten teması ile tıkanmayan bir müzik ve ruh kanalı gibi. Djembe aynı zamanda sihirli davul, mantar şekilli davul ve Şeytanın Davul’u olarak da bilinir.
Efsaneye göre djembe ve/veya yaratıldığı ahşap Djinn isimli kötü niyetli bir yarı tanrı (iyi niyetli cinin karşıtı) tarafından insanlığa hediye edilmiş. Düzgün yapılan djembe tek parça halinde Dimba veya Şeytanın Ahşabı adlı ağaçtan oyulur. Parça parça ahşapların yapıştırılması ile üretilen djembe gelenekçilere göre ruhsuz olarak tanımlanır. Geleneğe uygun yapılan bir djembe’nin içi pürüzsüz değildir aksine birkaç çıkıntıdan oluşmaktadır. Bu, enstrümana farklı bir tınısal zenginlik katar.
Darbuka ve benzer davul kuzenleri gibi, farklı ritimler ve tınılar oluşturabilmek için çıplak elle çalınan djembe, ülkesinde genellikle kutlamalarda kullanılır. Kadeh şekli, ahşap yoğunluğu, oymaları ve gergin derisi sayesinde djembe geniş bir müzik tonları sunar. Gergin derinin ortasına vurmak derin bir bas sesi verir; derinin kenarlarına yapılan vuruşlar, tekniğine göre ya bir tok müzik tonu ya da daha yüksek perdeden oluşan bir tokatlama tınısı çıkartır. Elbette daha farklı tonlar da mevcut, ancak bunlar ileri seviyedeki davulcular tarafından gerçekleştirilmekte.
Özellikle Gine ve Mali’de bulunan Maninka, Susu ve Bamana kabileleri tarafından benimsenmiş olan enstrüman, bölgedeki her türlü müziğin vazgeçilmez bir parçası. Maninka kabilesinin göçebe bir yapısı olması djembe’nin batıda Senegal’e, doğuda Burkina Faso’ya ve kuzeyde fildişi sahillerine taşınmasına neden olmuş. Şimdi ise djembe batı Afrika sokaklarından, Avrupa sokaklarına kadar her yerde çalınmakta.
50’ler sonu,1960’lar başı gibi biten sömürgeci devrim sonrası ortaya çıkan bağımsız devletler djembe’yi kültürel bir araç olarak kullandı. Bunun en büyük kanıtı yeni oluşturmakta oldukları devlet müzik ve tiyatro topluluklarında djembe’ye ciddi rol vermeleridir. Böylece eski kültür ile modern yapılanma arasında bir bağ kurmayı başarmışlardır. Bu toplulukların başında Gineli “Les Ballets Africans” gelmektedir.
Bu grup hala Afrika’nın en saygın topluluğudur ve onların sayesinde djembe 1950’lerden beri eski kültür ve modern dünya arasında gizli bir geçiş oldu. Ancak djembe’nin dünya çapında üne kavuşmasını sağlayan topluluk 1965 yılında kurulan, Gine’nin ikinci ulusal bale topluluğu olan “Ballets Djoliba”dır. Geleneksel Afrika davullarını geleneksel danslar ile batı sahnesine taşıyan bu topluluk, ilk defa djembe dünyasından bir süper yıldız doğurdu. Bu yıldızın adı hiç kuşkusuz Mamady Keita’dır.
1950 doğumlu olan sanatçı ilk olarak Conakry (Gine’nin başkenti) bazlı bir topluluk ile müzik hayatına başladı. Yirmi yıl gibi çok uzun bir süre bu grup ile tutkulu müzik yapan sanatçı, ilk olarak Abidjan’a (fildişi sahillerinin başkenti olarak algılanan şehir), sonra 1980’ler sonu ve hala yaşadığı Brüksel’e taşındı. Burada Belçikalı Fonti Musicali etiketi ile dokuz albüm kaydetti ve djembe davuluna olan ilgiyi tüm Avrupa’ya taşıdı.
Bu enstrümana yabancı olan kıta yavaş yavaş djembe’ye tutku ile bağlanmaya başladı ve özellikle monoton müzik tınılarından sıkılan Avrupalı sanatçılar için bir başka müzik diyarına açılan kapı oldu. Djembe’yi dünya platformuna taşımayı görev edinen Mamady Keita bu azmi ile “A Life For The Djembe” (Djembe için bir hayat) adlı kitap yazdı ve yanında gelen DVD hediyesi ile yeni türeyen meraklı müzik severler için uygulamalı ders sundu.
Ancak tüm bu tutkulu ve yıllar gerektiren sabırlı uğraşlar sonucu, zamanında ufak bir kabileye ait olan djembe en sonunda dünya müzik platformunda kendine önemli bir yer edindi. Enstrümana olan ilgi o kadar büyüktü ki, Mamady Keita mecburen ağırlıkta djembe üzerine ihtisas veren davul okulları açmak zorunda kaldı. Zamanla büyüyen ilgi karşısında bu okullar Amerika’dan Japonya’ya Avrupa’dan kendi memleketi Gine’ye kadar uzandı.
Sadece okullarda çalışma grupları ile sınırlı kalmayan eğitimler şimdi artık birebir djembe’nin geldiği Gine’ye taşındı. Bu okullarda öğrenim alan davul tutkunları eğitimlerini bir ileri seviyeye taşımak için gruplar halinde Gine’ye gitmeye başladı. Böylece Avrupa, Gine ve Senegal arasında bir enstrüman sayesinde turizm ve ticaret kolları güçlenmeye başladı. Bu ülkelere giden öğrenciler farklı bir ışık altında profesyonel davulculuk üzerine bilgi sahibi olmaya başladı.
Bir zamanlar sadece uzun mesafeler arasında haberleşme için kullanılan bu ilkel davul şimdi arkasında kitleleri sürükleyen bir kültürel etkileşim oluşturmakta. Müziğin evrensel kişiliği ile birlikte birleşen djembe tek başına çoğu devletlerin uzun yıllar uğraştığı bir alışverişi başarı ile gerçekleştirmekte. Yeter ki bu uğraşa azim ile gönül verilsin. Bizler de yöresel enstrümanlarımız sayesinde bu tarz bir etkileşim yaratabilecek kapasitedeyiz, ancak bunu yapacak cesaret ve öncü nerede?