Esma Recepova
Esma Recepova, 11 Aralık’ta, memleketi Üsküp’te yaşama veda etti. 73 yaşındaki dünyaca ünlü Makedonyalı Çingene şarkıcı, geride, sekiz binden fazla konser, 108 single, 20 albüm ve altı film bıraktı.
‘Çingene Müziğinin Kraliçesi’ unvanını taşıyan ünlü şarkıcı Esma Recepova, 11 Aralık Pazar günü hayatını kaybetti. Müziğe sekiz-dokuz yaşlarındayken başlayan sanatçı, müziğe dair ilk derslerini, vurmalı çalgılar çalan babasından, onu izleyerek aldı. Dört kısa şarkıdan oluşan ilk single kaydını 11 yaşında yaptı. Bu 45’lik plakta Türkçe ‘Kızım Seni Ali’ye Vereyim mi?’ şarkısı da yer alıyordu. Üsküp Radyosu’nun düzenlediği yarışmada birinci oldu. Ardından, gelecekte evleneceği Stevo Teodosievski’yle tanıştı. Eşiyle birlikte 47 çocuğun bakımını üstlendi. Aynı zamanda hocası ve menajeri olan Teodosievski’nin 1997’de vefat etmesinin ardından, müziğini daha modern ezgilerle zenginleştirdi. 2010 yılında National Public Radio (NPR) tarafından dünyanın en iyi 50 sesi arasında gösterildi. 2013’te Vlatko Lozanoski’yle birlikte Makedonya’yı Eurovision’da temsil etti.
Balkan müziği üzerinde büyük etkisi olan Recepova, Çingene müziğinin ve kültürünün doğru şekilde tanıtılmasında ve kabul görmesinde etkili oldu. Roman kadınların haklarını savundu. Üsküp’te iki dönem belediye meclisi üyesi olarak görev yaptı. Yaşamı boyunca yaklaşık 20 farklı dilde şarkılar söyledi. Bazı şarkılarının Türkçe cover’ları yapıldı. “Müzik fakirlerin tek lüksüdür” diyen sanatçı, konserlerden elde ettiği gelirin büyük kısmını hayır işlerinde kullandı.
Şarkılarında babasının hikâyesi
24 Haziran 2008’de İstanbul Kuruçeşma Arena’da yapılan ‘Kardeş Türküler’le 15 Yıl’ konserinde, Esma Recepova grupla birlikte sahne almış; Fehmiye Çelik, Ayhan Akkaya ve Feryal Öney’in Recepova’yla yaptığı söyleşi, 2009 yılında Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun (BGST) internet sitesinde (www.bgst.org) yayımlanmıştı. Söyleşinin giriş bölümünde, “Esma Recepova’nın Balkanlar’da 60 yıla yaklaşan müzikal kariyeriyle, gerek eski Yugoslavya’ya, gerek bugünkü Makedonya’ya özgü (ve Bizans ile Osmanlı’nın imparatorluk müzik geleneğiyle de hemhal olmuş) müziğinde bir tarih yazdığını söylememiz hiç de yanlış olmaz” diyen Fehmiye Çelik, Recepova’nın kendi ağzından dinleme fırsatı bulduğu yaşam hikâyesini şöyle aktarıyor:
“Müslüman-Türk kökenli Çingene bir anne ve Sırp kökenli Yahudi bir babanın altı çocuğunun en küçüğü olarak, 1943 yılında Makedonya’da dünyaya gelmiş Esma Recepova. Yahudi dedesi ve Katolik Roman ninesi de onlarla beraber yaşamış yıllarca. Babası İbrahim de bir müzisyen. Vurmalı çalgıların, özellikle de askı davulun icrasında usta olduğunu söylüyor Recepova. Baba sadece davulculuk değil, şarkıcılık, bestecilik gibi yeteneklere de sahip. Bütün bunların yanında ayakkabı boyacılığı da yapıyor, 10 nüfuslu ailesini geçindirebilmek için. Sohbetlerimiz arasındaki her fırsatta, müziğinde babasının yerinin büyük olduğunu söylüyor sanatçı. Sözü ve müziği kendisine ait olan meşhur ‘İbrahim’ adlı şarkısını annesi ve babasının muhabbetlerini düşünerek, şen ve çapkın babası için yazdığını belirtiyor.
Konserlerindeki repertuvarında sık sık yer verdiği ‘Aman aman boyacı / Kutusuna vurulaydım boyacı’ şarkısını da yine zaman zaman geçim derdi için ayakkabı boyacılığı yapan babasının anısı önünde söylüyor. Bugün Türkçeyi, Romanca ya da Makedonca kadar akıcı konuşamadığı için çok üzgün. Bu dile dair bir anısını tebessümle hatırlıyor ve şöyle anlatıyor: ‘Annem Türk kökenli bir Çingene idi; Çünkü anadili Türkçeydi. Biz altı kardeştik ve annem evde bizimle hep Türkçe konuşurdu. Rahmetli babam ise, evde Türkçe konuşulmasını istemiyordu. Anneme de, ya Sırpça ya da Romanca konuşması yönünde baskı yapıyordu. Bize de tembihliyordu; ‘Eğer anneniz sizinle Türkçe konuşursa hemen bana haber verin.’ Ben de babama çok düşkündüm. Çocukluk işte, annem Türkçe konuşur konuşmaz, zavallı annemi babama bildirmekle tehdit ederdim. O nedenle de bir türlü Türkçe öğrenemedim. Oysa bugün düşünüyorum da, keşke öğrenseymişim. Yine de yanımda Türkçe konuşulduğunda, konunun ne olduğunu aşağı yukarı anlıyorum.