Etran Finatawa
World Music Network tarafından basılan “The Sahara Sessions” Etran Finatawa adlı Nijer Sahra Çölü ekibinin dördüncü çalışması. On altı parçadan oluşan bu Sahra Çölünün derinliklerinden gelen albüm, çölün derinliklerine kurulan bir çadırı stüdyoda kaydedilmiş. Ham ve özgün bestelerden oluşan çalışmanın kayıt süreci 3 gün 3 gece sürmüş.
Nijer batı Afrika’nın en fakir ülkesinden biri olmasına rağmen en zengin kültürel mirasa sahip olanı. Zira ülkede kuzeyden gelen Arap ile güney Afrika kültürleri birbirlerine işlemiş durumda. Nijer’de resmi kayıtlara göre on bir farklı etnik grup yaşıyor ve her birinin kendine özgü yerel dili mevcut. Bu grupların arasında ön plana çıkanlar Nomad etnik kökeninden gelen Tuareg’ler ve Wodaabe’ler. Bu çok kültürselliğin harmanlaması ise doğal olarak ülkenin müziğine birebir yansıyor. Özellikle Malili Tinariwen, Tartit ve Toumast gibi Sahra Çölü gruplarının dünya müziği platformunda ön plana çıkmaları, Nijer’den buna karşılık bir sesin yükselmesine neden oldu. 2004 yılında gerçekleşen efsanevi Mali Çöl festivalinde aynı sahneyi bir zamanlama hatasından dolayı paylaşma zorunda kalan Tuaregler’den oluşan Etran N’Guefan (Kumulların Yıldızları) ve Wodaabe’lerden oluşan Finatawa, verdikleri konserin doğallığından sonra güçlerini birleştirmeye karar verdi. Ortaya çıkan karizmatik grubun adı ise Etran Finatawa (Geleneği Yıldızları) oldu.
Kültürlerin ritimsel karışımı her zaman iyi sonuç vermiyor ancak Etran Finatawa’nın yaratmış olduğu harmanlama, doğallığı ve ilham vericiliği ile heyecan yaratan bir yenilik. Zira enstrüman yerine sadece seslerini kullanan Wodaabe’ler ile müziklerinde her zaman enstrüman ön planda olan Tuareg’lerin bir araya gelmesi hiç kimsenin beklemediği bir kimya ortaya çıkarttı. Açlık ve kuraklıktan dolayı birçok Nomad grubunun yerleşmek zorunda kaldığı başkent Niamey’den gelen Etran Finatawa, yarattığı bu yeni akımı, Sahra Blues yerine Nomad Blues olarak tanımlıyor. Bu sihirsel kimya ilk defa 2006 yılında “Introducing Etran Finatawa” adlı albümde tüm dünya önünde görücüye çıktı. On kişiden oluşan ekibin yaptığı müzik, bir anda deprem etkisi yarattı zira hiç kimse böyle bir birleşimin sonucundan bu kadar doğal bir melodik yapının çıkacağına inanmıyordu. İki zengin kültürü birleştiren grup, albümlerinde Tuareg’lerin dili olan Tamaşek’i ve Wodaabe’lerin dili olan Fulfulde’yi kullanarak çok geniş bir kitleye ulaşma imkânı yakaladı.
Ellerindeki tek silah müzikleri olan ekip, takip eden iki yıl boyunca Fas’tan Mali’ye, Fransa’dan Yeni Zelanda’ya kadar çok geniş bir dünya turnesine çıktı. Farkı kültürlerden gelen bu iki kabilenin birleşimi ile ortaya çıkan tınısal harmanlamayı dinleyen herkes ister istemez hayranlığını gizleyemedi. İnsan ilişkilerinin kargaşaya sürüklendiği günümüz dünyasında böyle farklılıkların bir çatı altında buluşmaları elbette bu hayranlığın en büyük nedeni.
Grubun başarısından yararlanmak isteyen World Music Network şirketi, hemen ekip ile ikinci albüm için bir anlaşma imzaladı. İçlerinden kopup gelen duyguların müzikal yansımalarının beğenilmesinin vermiş olduğu haklı gurur ile Etran Finatawa, 2007’nin ortalarında Londra’daki Livingstone stüdyosuna kapandı. Bu defa kaydedecekleri albüm için eski gelenekleri ve toplumlarında hızla gelişen kırılma ve değişimi konu alacak bir kavram belirleyen ekip, bunu müziğine yansıtmaya karar verdi.
Mory kanté ve Abdel Gadir Salim gibi sanatçılar ile çalışan Paul Borg yönetiminde dört gün gibi rekor bir sürede kaydedilen ikinci albüm “Etran Finatawa”, Şubat 2008’de raflarda yerini aldı. On altı parçadan oluşan albüm ilk dinleyişte bir önceki çalışmaya kıyasla daha etkili ve dinamik müzikal oluşuma sahip olduğunu hemen hissettiriyor. Günümüzde maalesef birçok kayıt, stüdyodaki gerçek performansın ve deneyimin işitsel şipşak bir yansıması. Her ne kadar asıl performansın ruhu ve enerjisi hakkında bir hisse kapılsak bile, ne yazık ki bu tür çalışmalarda birebir müziğin dinamiğini, varlığını ve kararlılığını yaşayamıyoruz. Üçüncü albümleri Ancak “Etran Finatawa”da durum tam tersi ve olması gerektiği gibi. Tüm kayıt süresinde yaşanan doğallık, heyecan ve dinamiklik aynen albüme kaydedilmiş. Adeta albümü dinlerken kendinizi stüdyoda buluyorsunuz. Yeni albümleri “The Sahara Sessions”, üç gün gibi rekor bir sürede kaydedilmiş ve ana teması Tuareg’lerin güncel yaşam sıkıntıları ve hayata bakışları. Bundan dolayı da en iyi bilinen habitatları olan Sahra Çölünün derinliklerinde bir çadır içerisinde bu albümü kaydetmiş ekip. Albümün diğer bir göndermesi ise bölgede yaşanan politik sıkıntılar, özellikle Mali’den kaynaklanan problemler.
Etran Finatawa bu albüm için çok huzurlu bir çalışma ortamı yakalamayı amaçlamış ve bunu başarmış. Albüm kaydedilmeye karar verilince, tüm ekip çöle açılıp kendilerince en uygun yere sopalardan ve hayvan dersinden oluşan çadır stüdyoyu kurmuş. Üç gün boyunca ise burayı evleri yapıp “The Sahara Sessions”ı kaydetmiş. Yapımcı Colin Bass Britanya’dan gelip stüdyoyu dış seslerden en az etkilenebilecek şekilde izole etmiş. Malum çölde var olan ufak çaplı çöl fırtınasının sesini vs temizlemesi gerekmiş. Bu üç gün boyunca ise çevreden gelen yerel insanlarda albüm kayıtlarına dahil olmuş. Bazı parçalardaki alkışlamalar en yakın köyden gelen çocuklara ait. Oradan geçen gezgin ve müzisyen olan bir Tuareg ise aynen çadıra dahil olup calabash’ı ile müziğe katkıda bulunmuş. Albüm tam bir emek, etkileşim ve yerel müzik örneği. Teknolojinin sunduğu süslerden uzak gayet saf melodilerden oluşan bir organik yapı. Her ne kadar albüm üç gün gibi rekor bir sürede kaydedilmiş olsa bile, hiçbir şekilde bir aciliyet hissi yaşamıyorsunuz. En az altı ay harcanmış bir emeğin ürünü gibi albüm çok kaliteli ve dinlemesi ayrı bir keyif. Ülkemizde albümün çıkıp çıkmayacağını bilmiyorum ama arada sıra World Music Network’un ürünleri bir mucize sonucu raflarda yer edinebiliyor. Seken gitarlar, organik perküsyon, cabalash, azakalabo, tende ve odilirou gibi geleneksel enstrümanların kullanıldığı albüm tek kelime ile Nijer’in geleneksel köklerine uzana bir çalışma. Ve her şeyi bir tarafa bırakalım dinleyene çölün ortasındaki o hayatın müziğini sunuyor.
“The Sahara Sessions” nispeten hayat olmadığına inanılan çöllerden kopup gelen, fazlasıyla yaşam dolup taşan müzikal bir deneyim. Hiç şüphesiz bu Nomad sanatçıları gelecek vaat eden bir vizyonla olgunlaşıyor.