Hanımefendinin Hikayesi
Hayatımızda hep örnek aldığımız kişiler olmuştur. Bazılarımız için babalarımız, bazılarımız için annelerimiz, bazılarımız için ise tamamen yabancılar. Ve ne olursa olsun bu idealimizi başarana kadar veya umutsuzluk içinde yenilene kadar takip ederiz. Müzik konusunda her zaman Amerikalılara kıyasla bir adım ileride olan Britanyalılar bu defa Antony & The Johnsons ‘un gelmesi ile arka planda kaldı. Bazıları tarafından ilk defa duyulan ve bazılarının yakından tanıdığı bu dürüst, samimi ve yakın kişiliği artık herkesin bilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
California’da büyüyen ve cinsiyeti üzerine karman çorman olan genç Antony bu kişisel tercih arayışları içinde bir travesti olmaya karar verir. Bunun en büyük nedenlerinden birisi 1982 yılında Culture Club ‘ın ilk albümü Kissing To Be Clever ‘ın kapağındaki Boy George resminin ona verdiği ilhamdan kaynaklanmaktadır. Diğer neden ise, Soft Cell ‘in 1982’de çıkan Torch ’45’liğinin kapağında yer alan, kel kafalı travesti resmidir. Kendisini kusursuz yabancı olarak kabul eden genç Antony, kişiliğini önyargılı dünyada ezilmeden bulmak için, 1990 yılında büyüdüğü California’dan daha anlayışlı ve geniş görüşlü olan New York’a taşınır. Burada öncü hassasiyeti ve muğlâk seksüel doğasını bulan Antony, kendisini ifade edebileceği Blacklips adında bir kabare ekibi kurar ve hayatındaki idealini kovalamaya başlar. 2000 yılında Antony & The Johnsons ‘u kuran bu azimli ruh, aynı isim altında 2001 yılında Durtro etiketi ile ilk albümünü yayınlar. Lou Reed ‘in Antony ‘ye olan dayanılmaz ilgisi, The Raven ‘da ona Perfect Day ‘i yorumlatmasına, Animal Serenade albümünde kendisine eşlik etmesine ve hemen sonrasında 2003 yılı boyunca turnesinde Candy Says parçasını her konserde yorumlatmasına kadar uzanmış. Antony böylece Lou Reed ‘in sonuna kadar desteklediği sanatçılar arasında ilk sıraya oturmuş. 2004 yılında peş peşe gelen EP’lerden sonra Şubat 2005 ‘de ikinci albümü I Am a Bird Now ‘u çıkartan bu sessiz sanatçı, yarattığı kusursuz sanatı ile artık dünyanın onu tanıma vakti geldiğine karar vermiş.
Antony son dönemde New York şehri tarafından bize armağan edilen en değerli hediyelerden birisi. Bu büyüleyici sesin geçtiğimiz ay Coldplay, Bloc Party, Magic Numbers, Maximo Park ve benzer grupların arasından sıyrılarak İngilizlerin en saygın ödülü olan Mercury ‘yi kapması hiç de şaşırtıcı değil. Her ne kadar kendisi ödülünü almak için sahneye çıkıp bir yanlışlık olduğunu iddia etse bile, bunun mütevazılıkten başka birşey olmadığını düşünüyorum çünkü hiç kuşkusuz Antony & The Johnsons bu yılın en iyilerinden birini, hatta en iyi albümü üretmiş durumda.
Lou Reed, Boy George, Rufus Wainwright ve Devendra Banhardt gibi sanatçıların eşlik ettiği I Am a Bird Now albümü peşinizi bırakmayan bir duygu yüklemesi. Bu albümü ilk dinlediğinizde sizi susturan bu yalnız, cesur ve özel müziğin saflığına, inceliğine ve garipliğine herhangi bir müdahaleniz olmasın diye nefesinizi tutacaksınız. Birinci albüme kıyasla I Am A Bird ‘deki tüm şarkılar kişisel olarak içe daha dönük, iç dünyamızın bir yansıması, bir vizyonu. Bu albümdeki tüm parçalar kulağa temas halinde dinlenilmesi gereken türden, bir odada tek başınıza ve Antony & The Johnsons ‘un müziği, inanın pişman olmayacaksınız. Antony ‘nin sizi davet ettiği misafir odasında çalan bu hassas nağmeler hem ferahlatıcı hem de meydan okuyucu.
Albüm, bir birliktelik için yakarış olan, tüylerinizi diken diken eden, loş atmosfere hakim Hope There’s Someone parçası ile açılıyor. Albümün ilk üç saniyesinde sizi yerinize çivileyecek olan unsur, Antony ‘nin muhteşem virtüöz karizmasına sahip, çok oktavlık sesi. Söylediği her ne olursa olsun güzellikler ile süslü mükemmel bir ses. Minimal piyano/vokal ile yücelen parça, sessiz armonisi ve damardan dürüst sözleri ile makamınızı alt üst edecektir. Bu yapı aslında albümün temel formülü, Antony veya katkıda bulunan diğer sanatçılar olsun, hepsi resmen bize açık kalpli duygu ile yaklaşmaktadır.
For Today I’m A Boy parçasında Antony , “Bir gün büyüyüp güzel bir kadın olacağım/ Bir gün büyüyüp güzel bir kız olacağım/Ama bugün bir çocuğum/ Ama bugün bir oğlanım / Bir gün büyüyüp içimdeki rahmi bulacağım” diyerek, dinleyeni bir anda umutsuzluğun dibine daldırıp boğulmanıza izin vermeden kuvvetli sesi ile umuda doğru çekmektedir. İki dakikanın altında olan What Can I Do? parçasında gay topluluğunun en özgün seslerinden birisi olan Rufus Wainwright Antony ‘yi arka vokallere atıp size içini döküyor.
Kendi yolunu ararken farkında olmadan Antony ‘ye öncülük eden idolu Boy George, You Are My Sister parçasına katkısı albümün hiç kuşkusuz en eşsiz anlarından birini temsil ediyor. Amerika’da şimdiden belirli bir kitlenin istiklal marşı olan bu parça, şu ana kadar Boy George ile yapılan en etkileyici düet olduğu kesin. Modern halk ozanı Devendra Banhart ise pürüzsüz tenor sesini çok özlü Spiraling parçasına ödünç veriyor.
Son olarak tüm bu güzelliğin mimarı olan Lou Reed, Blacklips döneminde yazılan seksüel şiddeti anlatan muzır Fistful Of Love parçasını anonim bir şiir mısrası ile açıp, parça boyunca savruk gitar melodileri ile Antony ‘ye eşlik ediyor. Ancak albümü tanımlamak için tek bir parça seçmek gerekirse, o da mutlaka karanlık, psikolojik düşünceler üzerine kuluçkaya yatmış olan Man is the Baby olmak zorunda. Kolektif duygusal cesaretimizin uluslararası engizisyonunu ifade eden parça, en derin his ve düşüncelerimizin aslında oldukça korkunç ve karmaşık olduğunu bize hatırlatmakta. Tüm bu konuk sanatçılar Antony ‘nin melek damgası ile arka planda kalıyor, çünkü bu albüm tamamen Antony ‘nin gösterisi, onun kimyası. Bu kimya da dürüstlük, kendiyle barışıklık, sempati, empati ve samimiyet üzerine kurulu.
Asla karamsar bir hava çizmeyen albüm, özünde bir umudun manifestosu. Dinlerken kendinizi yerden yere vurmaktan öte, gördüğünüz çıkış noktasından dünyanıza farklı bir gözle bakıyorsunuz. Acıma ve üzüntü duygularınızı açma özelliğine sahip olan Antony & The Johnsons dinleyenlere farklı bir anlatım sunmakta. Birkaç resminde yanağına yazdığı Seni seviyorum ve senin için en iyisini istiyorum cümlesi ile Antony’nin, algılanabilir, kesin, dürüst ve manalı müziği ile rağbet gören bir sanatçı olacağı kesin.
Ancak her zaman olduğu gibi albüm aynı derecede çok samimi, çok sulu, utanç verici, gereksiz ciddi ve “eee ne olmuş” şeklinde de karşılanabilir. Müziğin ruhuna ulaşma isteksizliğinden sıyrılmak oldukça zor bir iştir ve I am a Bird Now albümünü dinlerken bu isteksizlikten mümkün olduğu kadar sıyrılmak gerekir. Ülkemize Equinox tarafından çok kısıtlı sayıda getirilen I am a Bird Now duygusal karanlığı, coşku ile güzelliği, belirsizlik ile dengeleyebilen bir albüm ve içine inilince bir çiçek gibi açan önceden görmediğimiz bir güzellik.