Gaye Su Akyol
Uzun zamandır dinlediğim en güzel üretimlerden birini sizinle paylaşmak istedim. Sanatçımızın adı Gaye Su Akyol (GSA). Ben kendisini Glitterbeat Records ile sıkı bir irtibat sonucunda olmam vasıtasıyla tanıdım. Açıkçası o zaman kadar da pek üstünde durmamıştım. Albümün adı Hologram İmparatorluğu ve dediğim gibi Glitterbeat Records etiketiyle basıldı 11 Kasım 2016’da.
O zamandan beri, de benim sık sık dinlediklerimin arasında. Albüme girmeden önce biraz Glitterbeat Records’u tanıtmak isterim malum geçen hafta da onlardan bir basılan bir albümü dinledik. Söz konusu müzik firması benim için 2016’nın en başarılı yerel müzik firması. Üretimleri oldukça orijinal ve yaratıcı. Mottoları Evrenin titreşimli seslerini toparlamak. Afrika’dan ve ötesinden. Açıkçası aynen bunu yapıyor 2012 yılında kurulan Alman firması. Söz konusu firma WOMEX’te 2014, 2015 ve 2016‘da en iyi müzik firması ödülünü aldı. Firma küresel, müzikal, dosdoğru ve önyargısız bir oluşum. İlk yayınladıkları Türk grubu albümü Hayvanlar âlemi oldu daha sonra GSA’un üretimi geldi ve Ocak 2017’de de Baba Zula’nın XX üretimleri var sırada.
Rolling Stones Dergisi tarafından sesi ağır bir su akımı gibi olarak tarif edilen Gaye Su Akyol’un Hologram İmparatorluğu albümünde Gaye Su Akyol bize unuttuğumuz güzel makamları hatırlatıyor. Bir yandan saykadelik, diğer yandan has sanat müziği! Tanımlaması kolay değil ama kanımca yenidünya müziği bu yöne akıyor. Burada Dünya müziği ifadesini Batılılarının tarz olarak sınıflandırması şeklinde kullanmayıp tam kelime anlamında kullanıyorum. Küresel etnik müzik diyelim, yüreğinde Anadolu nağmeleri olan yeni bir açılım ve şimdilik tek temsilcisi GSA.
Benim 2016’da Transglobal World Music Chart listesinde en iyiler arasında oyladığım bir albüm.
Kendine ait alaturka nağmeleri, yine kendine has üslubuyla yorumluyor ve onları Batı müziğiyle birleştiriyor. Bu arada kendi arabeskini yaratıyor, elektronik dokunuşlarla dinleyeni bambaşka fezalara götürüyor. Bir uzay takıntısı var ki bu da bir Astronom olarak beni ayrıca heyecanlandırıyor. Ne hikmettir son zamanlarda Uzay içerikli, temalı çok albüm çıktı sadece etnik müzik kulvarında değil diğer tarzlarda da.
GSA’un bu ikinci stüdyo albümü Türkiye’de Dunganga Records, Dünya’da Alman menşeili Glitterbeat Records etiketiyle yayımlandı ve albüm prodüktörlüğünü Akyol, Ali Güçlü Şimşek’le birlikte üstlenmiş. Albümde yer alan ve bu programımızda dinleyeceğimiz 12 parçanın 11’inin güfte ve bestesi GSA’a ait. Dokuzunun davullarını ve bir kısmının klavyeleri kendi çalmış.
GSA’un, ilk albümü “Develerle Yaşıyorum”da yakaladığı; rock’la Türk Sanat Müziği’nin, arabeskle 60’lar uzay-bilim-kurgu estetiğinin buluştuğu, eskiyle yeninin harmanlandığı türler arası zaman yolculuğunu, Türk sazlarının da olaya dahil olmasıyla boyutu aynen bu albümde de sürüyor.
Ama bir üst boyutta.
Akyol, aklında kalan, onu büyüten nağmeleri ince ince nakışlıyor müziğine. Hepimizin bildiği makamlar üzerinden ilerliyor albüm ve GSA’un hayran kitlesini bir çığ gibi büyütüyor. Kanımca Hologram İmparatorluğu bu anlamda GSA’u şahlandıracak.
Normal koşullarda bunu bir grup veya sanatçı için söylerken üzülerek söylerim zira yansımaları genellikle olumsuz olur. Ancak GSA söz konusu olunca bunun pozitif yönüne bakıyorum ve heyecanlanıyorum. Belki de son zamanlarda Türkiye’den çıkan parmakla gösterilen, sorumlu, derin ve kalıcı müzik yapan en bariz temsilcimiz olacak. Medarı iftarımız olmaması için bir neden yok ortada.
Her ne kadar önemli bir gösterge olmasa bile benim için Batı’dan da inanılmaz olumlu akımlar geliyor albüm hakkında. Müziğinin birleştirici gücü ve etkisi, dinleyicileri de birbirine bağlıyor. Dinleyen iflah olmuyor, şarkılarının çekim alanına giriyor istese de istemese de.
GSA’un müziğinde böylesi bir kuvvet var, daha önce kazılmamış bir madenden fışkıran zenginlik daha yeni yeni ederi anlaşılan maden. Ve bunu yaparken de kendi mutfağında her şeyi ince ince işliyor. Kısacası çalmıyor veya yorumlamıyor, sadece onlardan aldığı dokuyu bir tülbent gibi kendi besteleri üzerine seriyor, onlarla dokuyor müziğini. Yürekten kopartılanları şarkılarına katıyor ve bu da sorgulanan sihrin ana kimyası.
Hologram İmparatorluğu cesur bedeni ile dimdik karşınızda duruyor ve söyleyeceği çok kelamı var. Benim uzun zamandır dinlediğim en yaratıcı şarkı sözlerine haiz olduğunu da vurgulamakta fayda var. Nakaratlar bu albümün baş tacı ve nefaset akıyor nitelikte.
Birkaç örnek vermek gerekirse İki bebek ispinoz kaçalım oraya / Plüton’a / Jüpiter’e / Uranüs’e / Kadıköy’e / Neptün’e / Uludağ’a / Afrika’ya / Kripton’a sözleri ile süslenen Hologram; Saadet güzel kadın ismi / Akılsız başının fotojenik resmi sözleri ile süslenen Akıl Olmayınca; Agnostiktir fikri zihnimin / Narin bir su gibi, ince bir sır gibi / Kayboldum neredeyim / Demirden bir perdeyim ile feyz veren Fantastiktir bahtı yârimin; Cesedi uzaya gömün vay / Köşkünü yapmışın / Sıvasına tapmışın / Bizi ele satmışın vay sözleri ile beslenen Nargile ve Hamdık piştik / Sığda boğulduk / Dünya kaleska / Biz içinde meczup sözleri ile bezenmiş Dünya Kaleska adlı parçaları bu nakaratların en düşlemsel örnekleri.
Tam bir küresel müzik prodüksiyonunu var karşımızda ve bununla birlikte GSA’un müzik takipçileri uluslararası boyutta renkleneceği aşikâr. Kendine özgün tarzı ile Türk müzik tarihinden koku unsurlarını alıp kendi parfümünü yaratan GSA, özgün, benzersiz ve akıllı bir müzik ile etnik tarzına güzel bir soluk getiriyor ve Türkiye’nin en büyük katkısı şu ana kadar. Güzel olan da bunu yaparken çok iddialı olmamaları. Bu Gaye Su Akyol’u bir o kadar daha yüceltiyor bence. Aynı düzeyde başka sanatçılar olsaydı yer gök benim diye ortalıkta davul zurna çalıyor olurdu.
Uzay’a takıntılı, demek ki bu konuda başkaları da var bu ülkede. Aslen Kadıköylü ki bu da ayrı bir güzellik. Hologram İmparatorluğu’nun altından çok güzel efkârlar çıkartılabiliyor ve insan müziğe girdikçe kendi tınısal yolunu buluyor. Etrafında neler olup bittiğine bakıyor, algısını genişletiyor, anlamadıklarını anlamlaştırmaya başlıyor. Uzayda ufacık bir karınca olduğumuzu hissettiriyor. Uzun zamandır dinlediğim en heyecan verici üretimlerin başında yer alıyor albüm ve memleketimizden çıkmış olması beni ayrıca keyiflendiriyor.
Gaye Su Akyol gerçekten yapmak istediği müziği yapıyor ki bu kadar dinleyeni sarmalıyor. Dayatmalardan uzak, hatta yalnız ve bir o kadar asi ama hepsi kucaklayıcı bir çatı altında. Kendi kültürümüzü bize tanıtıyor veya buna dikkat çekiyor. Bu çok fazla aşina olduğumuz bir durum değil elbette ve belki de onun için ayrı bir değer kazandırıyor.
Bu albüm yorumu ancak bir uzay cümlesi ile noktalanmalı bence.
Buna da en yakışanı Yuri Gagarin’den geliyor: Kozmosa ilk girişi yapmak, tek başıma onunla karşı karşıya gelmek, doğayla hiç görülmemiş bir düello yapmak, bundan daha ötesi hayal edilebilir mi?