Müzik Delisi…
Gerçekten, neden müzik benim hayatımda bu kadar önemli bir konumda? Gerçek mesleğimin müzik ile hiçbir alakası yok, hiçbir zaman bir grupta olmadım, enstrüman çalamam ve nota okuyamam. Peki, o zaman neden kendimi müzik almaktan, müzik yazmaktan, dinlemekten ve olası müzik ile ilgili her şeyden alıkoyamıyorum. Neden, söz konusu müzik ile ilgili her şeyi bilmek neden hayatımın en önemli işi?
Eğer bir grubu çok beğenirsem, kendi haklarında her şeyi öğrenmek istiyorum, nereden ilham aldıklarını, müziklerini nasıl yazdıklarını. Grubun tüm üyelerini takip ediyorum, eğer solo kariyerine sokulurlarsa onlara da ayrılıyorum. Dedim ya her şeyin bilmek gibi bir derdim var.
Benim için o kusursuz parçayı hangi ortamda, hangi havada, neden ve niçin yazdıklarını bilmek çok önemli. Veya tam tersi, en beğendiğim müzisyenler nasıl bu kadar kötü bir üretim yaptığını. Müzik konusu olunca bilgilerin her yönden akması için mutlak bir çabam var.
Tüm bu tutkuma rağmen bir defa olsun müzik veya söz yazmayı denemedim. İlgimi hiç çekmedi ve bu yaşımdan sonrada bunun değişeceğini zannetmiyorum. Müzik benim için ruhumu besleyeni beynimin bir köşesinde sürekli akan bir şelale gibi. hep var ve hep olacak, kendi çizdiğim koşullar içerisinde. Bir başka insanı yapmış olduğu sanat beni daha bir hayata bağlıyor, örtüşen katmerler bulmak ise benim benden alıyor.
Bunun heyecanını tarif etmek oldukça zor. Keith Jarrett’ın ‘Köln Concert’ CD’sini her dinlediğimde hala gözlerimde yaş birikir, istisnasız. Çünkü derin bir yerden gelen güzelliğin ve mucizenin ağırlığı altında ruhum ezilir. Oysa Keith Jarrett’in diğer çalışmaları beni o kadar etkilemez. Demek ki o an benim ruhumun frekansı yakaladı, o kusursuz an. İşte bu anlar bir müzikseveri karar ve yakalar. O kusursuz an…
Öte yandan kötü müziğinde kusursuz anları olabiliyor. Ruhunuza attığı çektik son anınıza kadar sizinle adım atıyor. İyi ve kötü gibi bariz bir ayrımın olmasına rağmen müziğin büyüsü bu işte.
Merakınız o müziğin nasıl yaratıldığı, kapalı kapılar ardındaki öyküsü, her notanın kağıda aktarılışı ve yaratıcısının o anki düşünceleri. Bazen bu öykücüklerin önemi, müziği bile arka planda bırakabilir.
O müziğin nasıl hayata geçtiği – diğer dinleyenleri nasıl etkilediği – heyecanıma heyecan katar. Veya bir müzikten neden nefret ettiğimin açılımları beni ayrıca büyüler. Neden bu yere göğe sığdıramadığım grup kötü bir parça yaptı içimi kavurur durur. Sonuçta bilgi bilgidir, iyisi veya kötüsü. Ben her şeyi ile müzik bilgisine vakıf olmak niyetindeyim. Bundan dolayı kaç defa klasik müzik bestecilerin hayat öykülerini bilmem kaç defa okudum belki.
Müziğin arkasındaki detayları bilmek, dinlenen müzik kadar önemli, en azından benim için. Bu durumda müzik, o an için sadece hoparlörden çıkan bir ses değil. Öykücükler ile beslenen bir müziğin keyfi ayrıdır. Üstün işitsel anlar (iyi veya kötü), yürekleri kıpırdatan ritimler, ruh ve beyni tetikleyen deneyimlerdir. Diğer önemli bir konu da, sadece tek bir tarz sıkışı kalmamak, bu hayatın boyunca aynı dondurma çeşidini yemek gibi banal.
Kısaca, müzik sadece müzik değildir…