Sinestezi nedir bilir misin?
Mavi, mor, beyaz, kahverengi dalgaların eflatun, sarı ve kırmızı tuvaller üzerine savrulması. İnsan sesi ile bozulmayan, tek bir enstrümandan çıkan saf ritimler. Renklerin süslediği bir atmosferde damlayan notalar Dustin O’Halloran’in dünyası. Oldukça davetkâr, oldukça samimi ve duygusal.
Sinestezi nedir bilir misin? Ben pek bilmezdim ta ki şu an bahsedeceğim piyanisti yakın takibe alana kadar. Sinestezi, kısaca duyu algılanmasında bir farklılık durumu. Bir uyarının normal duyum algılanması dışında beynin başka bir bölgesinde ve farklı özellikte duyumlar yaratması durumu. Örneğin, bir müzisyene bastığı her notanın bir renk çağrıştırması gibi. Müzik yaptıkça sanki bir tablo yapar aklında, bunu resmeder ve renklerle canlandırır.
Uzun zamandan beri kaleme almak istediğim bir müzisyen var, benim için özel bir yer olan, beni etkileyen; 1971 doğumlu Amerikalı piyanist Dustin O’Halloran. Kendisiyle ilk tanışmam 23 Nisan 2005’de Prag’ın ara sokaklarında Kafka ile başbaşa, kaybolmuş bir ruhaniyette dolaşırken, ufacık bir müzik dükkânından gelen büyüleyici piyano ritimleri ile oldu.
Kafka ve onun karanlık dünyasını köşedeki kahvehanede bırakıp müzik dükkânına nasıl girdiğimi hatırlamıyorum. Müzik dükkânının sahibinin yüzündeki ifade şimdi aklıma geliyor, her halde pek bir iyi bir görüntü çizmedim. Beni tetikleyen müzik olunca akan sular duruyor ne diyebilirim. Dükkân sahibinin ‘tarzanca’ İngilizcesi ile CD çalarda dönen müziğin ilk defa adını duyduğum bir sanatçıya ait olduğunu öğrendiğimde heyecanım bir kat daha arttı. Albüm O’Halloran’ın ilk üretimi olan bol Opus başlıklı parçalardan oluşan “Piano Solos Vol.1”di. Prag’ın gizemlerini anlatan bir kitap için ayırdığım paramı bir çırpıda dükkân sahibine bıraktım ve kendimle gurur duyarak Kafka’ya geri döndüm. İşte ilk tanışmamız böyle oldu, benim için özel bir öykü.
Sonra peşini bırakmadım Dustin’in. Peş peşe 2008’de “Piano Solos Vol. 2”; 2009’da “An American Affair: Original Motion Picture Soundtrack”; 2011’de “Lumiere” ve aynı yıl evren ikizler dönencesindeyken çıkan “Vorleben” (Almanca kelimenin karşılığı ‘geçmiş hayat’); 2012’de “Like Crazy”; 2013’de “The Beuty Inside” ve 2014’de “Breathe In” ve 2015’de “Umrika” geldi. 2012’den beri üretimlerinin hepsi film müzikleri oldu. Sadece araya 2019’da “Other Lights” adlı bir albüm sıkıştırdı. Her gelen kendisiyle yeni güzellikler getirdi. Yeni müziksel renkler, yeni duygusal algılamalar. Bu müzik benim için hep özel oldu…
Bir giriş olarak Dustin O’Halloran’ın müziğini, çağdaş klasik müzik ile oda müziğinin doğaçlama ekseninde bir arada süzülmesi olarak tanımlayabilirim. Kendisi yaptığı müziği sinestezi durumuna da gönderme yaparak renklerle ifade ediyor. Onun için yaptığı müzik bir ressamın uzun günler emek verdiği kolaj tablosu gibi. Bir armoni içerisinde yer alan renkler. Zaten piyanistin müziğini dinlerken duyguların renk olarak buharlaştığına şahit oluyorsunuz.
Mavi, mor, beyaz, kahverengi dalgaların eflatun, sarı ve kırmızı tuvaller üzerine savrulması. İnsan sesi ile bozulmayan, tek bir enstrümandan çıkan saf ritimler. Renklerin süslediği bir atmosferde damlayan notalar Dustin’in dünyası. Oldukça davetkâr, oldukça samimi ve duygusal.