Henri Matisse müzik, empati ve resim
1907 ve 1910 yılları arasında Henri Matisse orta ve büyük ölçekli figür içerikli tablolar resmetti. Genel kavram olarak sade formlar ve renkler. Bu tabloların ana konusu hareket halinde olan insanlardı; oyun oynarken, müzik çalarken veya dans ederken. Bu çalışmalarını gerçekleştirmek üzere Henri Matisse dostu Fauvist André Derain ile birlikte İspanya sınırına yakın olan Akdeniz sahiline fazla uzak olmayan Collioure kasabasında bir stüdyoya yerleşti.
Matisse’in yaptığı tüm tablolara bakarsak ana tema insan beynine ulaşılabilir olan sempatik çağrı, duygudaşlık ve sinir sistemine dokunana insan figürü. Sanatçının yukarıda gördüğünüz “Music” adlı tablosunda oldukça farklı bir empati kurulmakta. Burada duygu ikiliği var yani bir duygu başka bir duygu ile karıştırılmakta. Genel tabloya baktığınızda, yeşil, mavi ve kırmızı arasındaki ton yakınlığı, bileşik tınıları yankılıyor.
Tablo görsel bir ahenk, gözlemciyi nağmenin sonuna doğru taşırken aynı zamanda tek bir akort, bütünlük izlenimi yaşatıyor. Kendi keskin zaman betimlemesinde var olan tınılar, tablonun yarattığı mekan içerisinde bir yükselip bir düşüyor. Aynen nota defterine karalanan notalar gibi.
Rus koleksiyoncu Sergei Shchukin siparişi üzerine resmedilen “La Musique” sanatçının eski Fauvist tarzından sıyrılmasının en bariz örneklerinden biri. Burada sanatçı insanları eski çalışmalarına kıyasla daha ilkel bir biçimde betimliyor. Renk kullanımı daha ön planda, bu da gözlemcinin tablonun ana unsurlarına dikkatini çekmesine neden oluyor. Bu ana unsurlar; arka plan, bunun arkasındaki gökyüzü ve ön planda olan insan figürü. Resim kritiklerine göre Matisse’in kullandığı renkler aynı zamanda sembolik bir anlam ifade ediyor. Zaten Matisse’in renk kullanımını devrimleştirdiği bilinir. Bu tablo ile birlikte Dance II adlı çalışmasının sanatseverler tarafından sanatçının anı bir büküm dönmesi olarak tasvir edildiğini de unutmamak gerekir.
260 x 389 ebadında olan Music tablosu rengin önemini ortaya çıkaran bir eser. Benzeşmeyen üç renk görsel anlamda birbiri ile çarpışırken aynı zamanda farkındalığıma tetikler. Abartılı gök ve toprak renkleri bir arka fon olmaktan öte aktif başrol oynamakta. Bu daha sonraki yıllarda Henri Matisse’in akıl ve duyguları tetiklediği en önemli dili oldu. Matisse renkleri özgürleştirdi, büyük kanvas üzerine serpiştirdiği geniş renk alanları onun vizyonuna pencere açtı.
Ön yargısız dinlenen bir müzik eseri gibi. Tabloya ilk baktığınızda üç rengin (az miktarda kullanılan siyah renk burada sadece belirleyici olarak kullanılmış) sadelik içerisindeki uyumu basit bir algı yaratırken aynı zamanda karmaşık bir içsel dünyaya da kapı açıyor. Aynen ilk dinlenen melodilerin hoşluğuna kapılıp daha sonra arka planda tınıların bilimine inmek gibi. Tablodaki yüzler hiç şüphesiz Afrika resimlerinden ilham almakta. Bu tarz zamanında Matisse tarafından detaylı bir şekilde araştırılmıştı zira kendisi özellikle ilkel sanata ve formlara ciddi bir ilgi duymaktaydı.
Tablodaki yüzler adeta hızlıca ve kabaca çizilmiş izlenimi veriyor. Bu aceleciliği bir de duygusuz ifadeler ile örtüştürünce Matisse figürlerine bir derinlik vermektense sadece temsil ettikleri formu resmetmek istiyor. Sadece insanın figürünü ve ifadesini vurgulayan sanatçı ana akımın karşısında durup alternatif bir yol çiziyor ve bunu flüt, keman çalan iki ilkel insan figürünü şarkı söyleyen üç ilkel şarkıcı ile yapıyor. “Music” deki durağanlık gözlemciyi hayrete düşürecek nitelikte.
İzole olmuş figürlerin sükûneti, aslında gözlemcinin çalınan müziğe ve şarkıya ilgisini ve merakını arttırıyor. Açık olan ağızlar, tablodan fışkıran nağmeleri kulaklarımızda yankılarken aynı zamanda fiziksel olarak yaşamamızı sağlıyor. Resmedilen figürler ise adeta bir nota sisteminde yer alan müziği temsil ediyor. Hepsi birbiri arasında ilişkili, müzik hepsini bir bütün olarak kucaklıyor ve keman çalan müzisyen bir orkestra şefi gibi resmin ana kompozisyonu olarak dimdik dikiliyor.