İnsan, Müzik ve Kuşlar
Müzik insan olmanın belki de en samimi dışavurumu. Ancak bunu başta canlılarla da paylaştığımız aşikâr. Özellikle kuşlar ve böcekler ile. Bir ardıç kuşunun sesinin ne kadar müzik olup olmadığı tartışmaya açıkken, bu ifadenin bir metafordan daha derin olduğu kesin. Bio-müzikoloji insan müziği ile hayvan sesleri arasındaki benzerlikler üzerine yoğunlaşan bir bilim dalı. Her iki tarafın benzer yapıları, kalıpları ve ritimleri var. Ancak bunlar da kendi içlerinde doğada farklılıklar gösterebilir. Örneğin yağmurun vurduğu ağaç veya taşların çıkarttığı doğal ritimler gibi. Müzisyenler insanın DNA paternlerini notaya uyarladıklarında Barok dönemine ait bir müzik ile karşılaştılar. Genel olarak duruma bakıldığında müziğin evrenselliği aşikâr ve sınırları aşacak boyutta cazip bir unsur. Müzik konusundaki ilgi her canlı varlık ile değişkenlik göstermektedir, özellikle işin içine kültür girdiğinde. Örneğin Antik Yunanlılar cıcır ve benzer böceklerin sesini (müziğini) tercih ederken İngilizler özellikle ötücü kuşları tercih etmiştir.
Antik Yunanlılar için ağustos, cırcır böcekleri ve çekirge genellikle görülmeyen ancak sadece sesleri ile tanınan haşerelerdi. Böceklerin vücutlarındaki belli bölgeleri birbirine sürtmeleri sonucunda çıkarttıkları bu sesler özellikle açık alanlarda yüksek sesle duyulup her zaman hayret oluşturmuştur. Bu sesler ağırlıkta erkek cinsinin çiftleşmek için çıkarttığı flört ritimleri olarak bilinir. Bu sesler ağırlıkta senkronize bir formatta doğa ile bütünleşir.
Çekirgelerin sesi melodik olmayıp özellikle oldukça sakin ve istikrarlıdır. Bilhassa açık arazideki kuşların ve diğer canlıların seslerine refakat edecek şekilde ritim tutar. Bu sesleri ile ayrıca bir dönemin başlangıcını da ifade ederler. Günümüzde hala sonbahar başlangıcını çekirge sesleri belirler, sesler kesilmeye başladığında doğa kış sinyalleri vermeye başla. Bu devrede etrafta pek çok ölü çekirge gözlemlenir.
Bu durum özellikle Aesop (Ezop)’un “Karınca ve Çekirge” öyküsüne konu olur.
Elbette bazı kültürlerde böceklerin sesi pek olumlu karşılanmamaktadır. Örneğin Almanlar nörotik saplantısı olan bir kişiye kafasında çekirgeler var olarak ifade eder. Bazı kültürlerde bu sürekli tekrar edilen ritim bilinçliliğin göstergesi olarak kabul edilir. Aynı böcekten çıkan aynı ses farklı iki kültürde tamamıyla zıt anlamlara gelebiliyor.
İyi veya kötü müzik gibi.
Ağustos böcekleri ağaçlar arasında süzülen yaratıklar olarak bilinirler. Çok hoş seslerini tüm ağustos ayı boyunca duyar ve dinlersiniz. Ancak daha sonra müziğini tamamlarcasına bu böcekler ölür ve ağaçtan düşer. Bir müziğin son noktası gibi, kulağımızda çınlamaya devam eder ama aslında o güzel ritim bitmiştir. Plato’ya göre ağustos böcekleri zamanında aslen birer insandı. İlham perileri ellerindeki sanat ve müzik ile ilk defa dünyaya ayak bastıklarında bazı insanlar bu yeni hediyeler karşısında ister istemez büyülenmişti. Bunun karşısında ise yemeden içmeden kesilip hiç susmadan şarkı söylemeye başladılar. Belirli bir süreden sonra ise mutlu bir şekilde bu dünyadan göçüp gittiler. Sonra ilham perilerinin mucizevi bir şekilde bu insanları besine ihtiyaçları olmaksızın ağustos böceği olarak tekrar hayata getirdi. Yine mutlu bir şekilde yemeğe ve içmeye ihtiyaçları olmadan şarkı söylemeleri için. Bu süreçte sanat ve müzik ile uğraşan insanları ilham perilerine raporladılar.
Modern çağdan önce, doğanın sesi (müziği), gece ve gündüz her yerdeydi. O dönem yapılan inşaatlar bile bu güzel sesleri dışarıda tutamazdı. Kuşların sesleri özellikle dinlenirdi zira bu sesler sayesinde günün belirli saatleri işaretlenirdi. Örneğin guguk kuşu ilkbahar kuşu olarak bilinir, tarlakuşu ise erken saatlerin habercisidir ve bülbül ise gecenin kuşudur. Böylece kuşlar hem elverişli birer araç hem de şiirsel unsur oldu. Saat belirleme konusunda kuşlar o kadar önemli bir konuma geldiler ki ilk üretilen mekanik saatlerde guguk kuşu saati deklere eden kuş olarak kullanıldı. Batı edebiyatında ise guguk kuşu erkek olarak lanse edilirken, bülbül her zaman dişi olarak gösterildi. Guguk kuşu genellikle mutsuz olarak bilinir. Belki de bundan dolayı bülbülün müziği her zaman guguk kuşuna kıyasla daha bereketli ve mutlu olarak kabul edilir.