Paul Klee – Bunalmış Piyanist
Müzik ile resim arasındaki ilişkiyi en fazla sorgulayan ressamların arasında hiç şüphesiz Paul Klee başı çekiyor. Hem ressam, hem besteci hem de yazar olarak her sanat formunda müzik ile resim arasındaki ilişkiyi irdeleyen ressam hayatı boyunca bu sorgudan uzaklaşmadı. Müzik, Klee için bir avuntu vaadi ve geleceği vaat eden bir sanat formuydu. Her ne adar Klee’ye göre müziğin altın çağı tarih sayfalarında kalmış olsa bile o bu inancını asla yitirmedi. Ressama göre müziğin doruğu on sekizinci yüzyılda Bach ve Mozart’ın eserleri ile yaşanmıştı. Sadece müzik değil aynı zamanda sanat konusunda da Klee bu dönemin önerimi her fırsatta vurgulardı. Özellikle Mozart, Klee’nin dünyasındaki en üst süper müzisyendi. Ona göre Mozart’ın müziği göksel-dünyevi, maddi-manevi her kavramı bir araya getiriyordu. Bu zaten Klee’nin bir ressam olarak başarmak istediği en büyük hedef oldu.
Müzik, Klee’nin sanatının en temel taşlarından biridir ve hiçbir zaman sadece bir sanatsal eğlence olmadı. Müzik değil de müziksel düşünme dememiz çok daha sağlıklı olur. Klee hiçbir zaman herhangi bir besteden yola çıkarak ya da dinlediği bir parçanın etkisi altında kalarak resim yapmadı. Bundan dolayı da çok iyi bir kemancı olmasına rağmen meslek olarak ressam olmayı tercih etti. Zira döneminde müzik, Paul Klee için yaratıcılığını nispeten yitirmiş, çoğaltılabilen bir aktiviteydi. Artık büyük üstatların yaratıcılığını yansıtan bir sanat değildi. Her ne kadar ilk başta hayatındaki iki kutup arasında parçalandığını hissetmiş olsa bile resmi müziğe tercih etmesi hiç kolay olmadı. Ancak onun kafasında resim sanatının müzik sanatının 18. yüzyılda geldiği aşamaya hala gelememiş olması bu tercihinde biraz da olsa karar kılıcı olmuştur.
İlk başlarda Paul Klee sürekli resim ve müzik arasındaki ilişki üzerine notlar tuttu. Özellikle her iki sanat formunun içerisinde yer alan zaman unsuru üzerine epeyi kafa yordu. Paul Klee’ye göre her iki sanat kolu da zaman tarafından belirleniyordu. Bu ilişkinin derin araştırmaları esnasında ressam sürekli yeni gelişen ve ortaya çıkan müzikleri de yakında takip edip sık sık konserlere gidiyordu. Onun müziğe yaklaşımı düşünsel düzlemde olmuştur.
20. yüzyılda var olan On dokuzuncu yüzyılın sonralarına denk Bruckner, Wagner, Mahler ve özellikle Strauss’un müzikleri Paul Klee için sanatsal yaratıcılığın düşüşünün en bariz göstergesi oldu. Her zaman ifade etmekten çekinmediği Altın Çağ müzik döneminin tam zıttı bir dönemde var olması sanatçıyı hem üzüyor hem de heyecanlandırıyordu. Klee’nin modern çağdaş müzik hakkındaki görüşleri oldukça katı olup bunları yaşamı boyunca sürekli sorgulamış olsa bile bir türlü kıramamıştır. Her ne kadar çağdaş müziğin en önemli yandaşlarından biri olan Alman besteci Paul Hindemith ile yakın bir arkadaşlığı ve yaptığı her şeyi yakından takip etmiş olsa bile. Çağdaş müzik, Klee için her zaman çok fazla akademik olmuştu. Eğitim teorisi ile fazla dikte edildiğinden dolayı dayatma bir ilham kaynağı ve modeli olarak gösterildiğine inanan Klee bunu “Pianist in Distress – A Stire: Caricature of Modern Music” adlı çiziminde resmetmiş.
Paul Klee belki de sanat dünyasında müzik ile resim arasındaki ilişki üzerine dayanan en fazla eser veren ressamlardan biri. Ele alacağımız çok fazla eseri söz konusu ancak bu yazımda hem Klee’nin bu ilişkisine biraz olsun değinip hem de pek fazla bilinmeyen ve özel bir koleksiyona ait 1909 yapımı 16,5 cm x 18 cm ebadında olan “Pianist in Not” veya “The Panist in Need” veya “Pianist in Distress – A Stire: Caricature of Modern Music” olarak ta bilinen eserini konu edeceğiz.
Arkadan gözlemlediğimiz piyanist, ilk bakışta özgür ve kontrolsüz görünse bile aslında bir sayaç ve ölçüye bağlı. Israrla yaratıcı olma uğraşı piyanisti şeffaflaştırmış, bundan dolayı vücudundaki kemikler görülebilecek boyutta resmedilmiş. Bu kalıplaşma çabası onu deforme etme boyutuna sürüklemiş. Çok sade ve basit ancak bariz bir şekilde de vücudu tükenmiş hatta yıpranmış olarak gösterilmekte. Bu kalem ve sulu boya çalışmasındaki diğer bir iğneleyici yerme ise o dönemde piyanist eşi ile aynı evde yaşamanın akli sıkıntısının gözlemcinin gözüne sokulması. Bir adamın kendi sanatsal gelişimi engellenmişti. Ancak böylesi bir eseri dirilmek için ucu sivri ve hicivli bir kalemden daha fazlasına ihtiyaç var.
Paul Klee dayatılan akademik müziği piyanistin belli kalıplar içinde çalmak uğraşını gösteriyor. Bunu yaparken her ne kadar rahat bir atmosfer sağlarken piyanistin aslında zorlandığını hatta kendini kastığını resmediyor. Bunun en bariz örneklerinden biri sanatçıyı oturttuğu lazımlık gibi bir koltuk. Ressam kendi günlüğünde de sık sık akademik sınırlamalara göndermede bulunmaktan çekinmiyor bunun ikilemi içerisinde ise karikatür havasındaki çizimleri ile hem dikkat çekip hem de biraz olsun dalga geçiyor. Müzik ile bu kadar iç içe yaşayan bir sanatçının akademik sınırlama altındaki müziği eleştirmesi de ne kadar açık bir bakış açısının olduğunun kanıtı.
Not: Söz konusu makalem Andante Klasik Müzik Dergisi‘nin Ocak 2014 sayısında basıldı.