Stuart Davis: Caz Renge Dönüşünce…
Stuart Davis’in (1892-1962) American Painting (1932-1951) isimli tablosunun üst sol köşesinde, efsanevi caz sanatçısı Duke Ellington’dan bir alıntı vardır: “It don’t mean a thing if it ain’t got that swing.” Özetle, içinizde bir ritim tutturmuyorsa, hiçbir anlamı yok yaptığınızın. Bundan ilham alan ressam da aslında dolaylı yönden sanat ve yeteneğe atıfta bulunuyor.
Stuart Davis hayatı ve kariyeri boyunca, mimari yapılardan devirli makinalara, deniz manzaralarından müziğe ve özellikle caza uzanan çok geniş bir ilham yelpazesine sahip olmuş. Müzik, sanatçının görsel yansımasında inanılmaz etkili. Adeta duyduğunu resmedermişçesine bir bütünlük yakalamış. Kulağına ilişen tınıları renkleriyle birlikte kanvasına yansıtan sanatçı hiç şüphesiz kendi döneminde, sesini yeni yeni duyurmaya başlayan caz dili içerisinde kendi tarzına hitap eden bir lehçe tutturmuş.
Malum, caz özünde bir özgürlük deklarasyonu. Duygularını, kendi öykünü anlatma ve yaratma özgürlüğü. Birebir ilhamdan kaynaklanan ve ekspres otoban ile sanata yansıyan açık bir damar. Beslendikçe coşan, coştukça çeşitlenen, çeşitlendikçe her tür sanata sarılan bir tarz. Emeğin görsel ve tınısal mukabili.
Stuart Davis Philadelphia’da, heykeltıraş bir anne ve sanat editörü bir babanın oğlu olarak doğdu. Bireysel ve girişimci olma felsefesiyle yetiştirilen sanatçı özellikle gençlik yıllarında siyahi doğaçlama müziği dinleyerek sanatını geliştirmeye odaklandı. Bundan dolayı ressamın tabloları, aynen doğaçlama müzik gibi, ilk bakışta bir kargaşa ortamı sunarken kendi içerisinde oldukça düzenli. Ne olduğunu anlamaya çalışırken ayağınızın altından yerin kayması, sonra da size aralanan bir kapıdan içeriye sokulmanız gibi…
Caz müziğinden fazlasıyla etkilenen Piet Mondrian ve Fernand Leger gibi ressamlardan feyzalan Stuart, bu müzik tarzını hayat nefesi olarak tanımlamaktan çekinmedi. Bir saksafon solonun yaratıcılık kıvılcımlarını dahi renklerle örtüştüren sanatçı özellikle Amerikan şehir yaşantısını sanatına işledi. Bir paket sigaradan yola çıktı, takside kulağına çalınan müzik onu tetikledi ve hissettiği karmaşayı beyaz tablosuna aşkla yansıttı.
American Painting eserine bakınca bilinmeyen bir günün size getirdiklerini hissediyorsunuz. Müziğin eşlik ettiği şehir yaşantısı, işçiler, yapılar, düzen içerisinde düzensizlik, riyakârlık, isyan ve elbette bu hayatı yaşayacak yetiye sahip olmak ya da olmamak. Çarpıcı kontrastlar, nevi şahsına münhasır karışımlar, özgün spektrumdan türetilen yarım tonlamalarla bezenmiş müzik teması… Stuart Davis’in paletindekiler, aslında yirminci yüzyılın hiç de zannedildiği kadar renksiz geçmediği gerçeğini önümüze seriyor. Her şey algıda bitiyor.
Tabloları genellikle caz müziğinden ilham alan Stuart Davis, modern Amerikan sanatının önde gelen isimlerinden biridir. İşte Stuart Davis’in caz müziğiyle ilham aldığı en iyi eserlerinden bazıları:
- “Hot Still-Scape for Six Colors – 7th Avenue Style” (1940)
- “Owh! in San Pao” (1951)
- “Swing Landscape” (1938)
- “Visa” (1951)
- “Be-bop” (1949)
- “Rapt at Rappaport’s” (1951)
- “Lucky Strike” (1921)
- “Blips and Ifs” (1928)
- “Odol” (1924)
- “Egg Beater No. 1” (1928)
Bu eserler, Stuart Davis’in yaşamı boyunca caz müziğinden aldığı ilhamı yansıtır ve modern Amerikan sanatının önde gelen örneklerinden bazıları olarak kabul edilir.