İçinize işleyen “içerde”n Anadolu ezgileri
Kısa ama öz diyebileceğim bir samimiyet açılımı ile Olcay Bayır bizleri Anadolu ezgilerinin güzellikleri içerisine savuruyor. Hissettirmeden içimize işliyor ve orada kalıcılığını olgunlaştırıyor. Kültürel geçmişini Britanya’nın başkentinde harmanlayan ve kendi değerleriyle süzen sanatçı Antep doğumlu. Her ne kadar Britanya’da klasik soprano eğitimi almış olasa bile onun yüreğinde yatan kendi köklerinin doğduğu topraklardan akan tınıları bizlere ulaştırmak.
Dünya müziği kulvarında yerel ezgilerimizle kendinden son zamanlarda hakkıyla söz ettiren Olcay, Türkiye ve Britanya arasındaki kültürel sıkışmayı olabildiğince dengeleyip müzikle küçük yaşta tanıştı. Balkanlar, Ortadoğu ve Anadolu’nun geleneksel müziğini yıllar içerisinde dinleyip kendi denklemini sağlam bir altyapı ile yerleştirdi. Dört parçadan oluşan EP çalışması “içerde” de bunun en son açılımı. Dünyanın nefes darlığı çektiği bir dönemde gelen serin bir soluklanma.
Bu serüvenini ben en başından beri Dünyayı Dinliyorum programımla birlikte takip ediyorum. 2015 tarihli Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Venezuela ve Arnavutluk’tan müzisyenlerden oluşan bir ekip tarafından desteklenen “Neva” yüzlerce yıldır Anadolu repertuarında yer alan parçaları yeniden yapılandırarak görücüye çıktı. Bunu daha sonra 2019 yılında “Rüya” isimli albümü takip etti. Eğlenceli bir özlem ve nostalji havası içerisinde özellikle bu tarzda eğitimsiz olan Batı kulaklarına aydınlatıcı bir fener oldu.
Ancak beni asıl ilgilendiren bu ritimlere aşina olan bizlere ulaştığı o sıcak etkileşim kolları. Olcay Anadolu’yu kendi yorumlarıyla değerlendirmeyi tercih ediyor ve karşımıza aşına olduğumuz ezgilerin daha donalımlı halleriyle çıkıyor. Var olanı bir başka aşamaya taşımak yazıldığı gibi kolay değil, bunun için dolu bir birikim ve bu ritimsel silsileyi işleyebilme yeteneği gerekir. Ben bunların hepsin Olcay’ın arşivi ve yeni üretiminde rahatlıkla yakalayabiliyorum.
Anlayacağınız yeni EP “İçerde” size içeriden türetilen ritimsel nakışı aktarıyor ancak buna gelene kadar Olcay’ın arşivsel açılımlarına da kulak vermek gerekir. Pandemi süresince pekçoğumuzun takip etmekde zorlandığı hızlı değişimin sonucu kişisel bir serüvene yenken açan Olcay, hayal kırıklıklarını, geçmiş ile gelecek arasındaki o hassas mesele isimli köprüyü arşınlıyor.
EP’nin çıkış parçası olan ‘Ela’ ilk başta bana özgün bir beste yüklemesi izlenimi vermişken, sözlerinin ünlü halk ozanımız Karacaoğlan’a ait olması Olcay’ın eskiyi nasıl yenileştirebildiğinin çok güzel bir yansıması oldu. Düzenlemesi Deniz Mahir Kartal’a ait olan ‘Ela’ adlı çıkış şarkısının yanı sıra, albümde ‘Asude’ (söz: Engin Sagun; müzik: Erdoğan Bayır; düzenleme: Ignacio Lusardi Monteverde/ Olcay Bayır), her şeyi ile kendi ilham kaynağından üretilen ‘Kayıp Çocuk’ (söz ve müzik: Olcay Bayır; düzenleme: Alistair Mac Sween) ve son olarak da, ‘Yalnızlık’ (söz: Olcay Bayır/ Mehmet Bal; müzik: Olcay Bayır; düzenleme: Olcay Bayır/Christian Prior) adlı parçalar yeni br albümün ne kadar zengin olacağının bariz göstergeleri.
En son EP ile Olcay, müzik çekmecesinde daha nice ezgiler sakladığına inanıyorum. Bunlar zaman içerisinde kulaklarımıza ulaşmak üzere marine ediliyor.