İhmal edilenler
Unutursunuz, uzun zamandır dinlemediğiniz bir şarkı vardır, en son ne zaman dinlediniz, neden onu ihmal ettiniz. Oysa o şarkı hayatınızın belki bir belki iki haftasında etkin olmuş olabilir. Hele hele pil yemesin diye kasetleri kalemle başa sarıp o tekrar tekrar dinlediğiniz parça ise.
Zamanın silsilesi içerisinde girmiş olduğunuz patikanın kıyısında köşesinde unuttuğunuz o güzel melodiler. Ben bunu son zamanlarda çok fazla yaşamaya başladım. Belki de müzik ruhumun oluşurken beslendiğim ritimlere olan özlem diyebilirsiniz. Ki bence öyle. Öte yandan belki de günümüz müzik kalitesinin daha ruhum oluşurken ki döneme kıyasla çok vasat olması. Bu bir çağrı, derinliklerden gelen bir sesleniş. Bazen söz konusu o şarkı ile uyanıyorum güne, ama nasıl yoğun bir aşermek anlatamam. Adeta günlerdir müzik dinlememişim gibi. İlk bulduğum müzik cihazına öyle bir saldırıyorum ki karşıma çıkan ilk fırsatta o şarkıyı tekrar ziyaret ediyorum ve işte o günüm öylesine güzel geçiyor ki. En az 30-40 defa dinlediğim şarkılar vardır, şaka gibi ama mesut olduktan sonra kime ne.
Müzik işte böyle işliyor bedeninize ve asla sizi bırakmıyor. Bir köşede birikim yapıyor zamanı gelince tekrar hortlamak üzere. Tarih 11 Nisan 1988 ve raflarda Iron maiden’ın yedinci albümü duruyor; “Seventh Son Of A Seventh”, adeta dün gibi hatırlıyorum elimin o kasete uzandığım anı. Eddie’nin komik karikatür havasındaki biraz esprili çizimi. Belki bir yıl boyunca bu albümün her ince ritmini dinledim, o zaman benim için tapınmak ve inanç bu ve buna benzer albümler / gruplar üzerine kuruluydu. Sonra bu albüm bahsettiğim o patikada istirahate çekildi. Ta ki bu Pazartesi ‘Only The Good Die Young’ parçasıyla tekrar bir şekilde yolum kesişene kadar.
Seviyorum bu tür etkileşimleri, aşığım bu duygu seline, müziğin sende bıraktığı çeltikleri başka hiçbir kuvvet aynı kalıcılıkta bırakamıyor. Ben buna inanıyorum…