Müzik ağırlıksız, görünmez ve rüzgar gibi
Müzik yapmamızı sağlayan teknolojiyi ne yazık ki göz ardı etmeyi seviyoruz veya daha kötümser olursam umursamıyoruz. Nedense müziğin olağan yapısına kıyasla teknoloji ya sıradan ya da kabullenilmemiş durumda. Ancak gerektiği kadar önemsenmediği aşikâr. Müzik ağırlıksız, görünmez ve rüzgar gibi özgür; öte yandan teknoloji katı, atölye veya fabrikada üretiliyor ve mutlaka bir fiyatı var.
Bir Stradivarius kemanını göz önüne getirin, öncelikle işçiliğine hayran kalıyorsunuz ama arka planda bu enstrüman aynı zamanda bir teknoloji harikası. Tarih boyunca enstrümanlar güzel görünmek üzere tasarlanmış, adeta ihtiva ettikleri teknoloji bir şekilde gizli tutulmuş.
Stradivarius keman enstrümanında ne ise Ruckers Ailesi’de klavsen konusunda o kadar önemli. Bu ailenin ürettiği klavsenler öncelikle görsellikleri ile her göreni büyüleyecek niteliklere sahip. Ancak bunun arka planında pek fazla kişinin dikkat etmediği bir teknoloji vardır ki klavsen enstrümanını 16. ve 17. yüzyıllarda başka bir boyuta taşımıştır. Bir Rucker klavsenine baktığınızda sanki müzik yapması mucize gibi görünür oysa içerisinde barındırdığı teknoloji zamanının en üst düzeyindedir.
Sadece insan sesi ve vücut perküsyonu bir yana bırakırsak, teknolojisiz müzik düşünmek neredeyse imkânsız. Enstrümanlar Tanrılar tarafından hazır bizlere sunulan birer nimet değil, onları yapılması gerekiyor. Bunu yapmak için de evren dışı bir bilgiçliğe sahip olmanıza gerek yok. Teknik olarak baktığınızda enstrümanlar birer dönüştürücü aslında; enerjiyi bir formdan diğerine dönüştürüyorlar. Beslenen enerji ezelden beri insan gücü.
Bir davula vurmak, bir borunun içine üflemek, bir yayı çekmek veya bir tuşa bakmak hepsi insan tarafından kullanılan enerjinin aracı. Bu kas hareketleri ile çıkan enerjinin sonuçları anlık. Belki birkaç farklı enstrümanda (gayda vb. gibi) bu enerjinin sonucu biraz geç ortaya çıkıyor ama genelde anlık olup insan gücünden besleniyor. Son dönemlerde bu insan gücüne ayrıca elektrik gücü dâhil oldu. Elektriğin katkısı elbette coşkulu boyutta oldu ve müziği daha önce hiç beklenmeyen bir düzeye taşıdı.
Ya elektrik ya da insan gücü olsun, ortaya çıkan titreşimler belli bir armoni içerisinde havada süzülerek dinleyicilerin kulağına müzik olarak ulaşıyor. Peki, bu ilk enerji çevirgenleri ne zaman ortaya çıktı? Son bulunan arkeolojik kazılara göre İsa’dan önce 30 bin yıllarına dayanıyor. Yakın bir tarihte Almanya’nın Kara Ormanları’nın bir bölgesinde kemikten yapılmış ufak flütler bulundu. İki veya üç sıkılmış delikten oluşan bu flütler ile hala müzik yapmak mümkün.
İlk yapılan müziklerde “kulağa hoş geliyor mu?” sorusu fazlasıyla sorulurken sonraları bu soru zaman içerisinde devşirildi. “Bu ses doğru mu?”, işte müziğin yüreğinde yatan geçek soru bu zaten.
Bu soru gittikçe önem kazanmaya başladıkça, önceden belirlenmiş verilere atıfta bulunarak doğru değerler belirlendi. Bu değerlerin doğrululuğu da geçen süreç içerisinde elbette değişti. Antik zamanlarda bu kıstas genellikle kutsal veya mistik idi.
Eski bir Çin yazıtına göre ise her İmparatorluğun düzeni uzun kavaldan çıkan düzgün ahenge göre kurgulanırmış.
İşte değerli müzisyenlerinde en büyük meselesi bu, yaptıkları müzik “doğru mu?” Şu an yapılan müzik doğru mu?