Orchestra Baobab
Her grubun kendine has bir tarihi vardır ve albüm kapakçıklarında ufak cezp edici öykücükler olarak kaleme alınır. Söz konusu öyküler şans, kader, hüzün, mutluluk gibi unsurların ağır basmasıyla kendi aralarında ayrışır ancak her şeyin yer aldığı öyküler genellikle az rastlanır ve doğal olarak da en dikkat çekendir. İşte 1970’de kurulan hiç kuşkusuz Afrika’nın en büyük ikon grubu olan, en saf ve gerçekten ayırt edilebilecek pop ses sentezini yaratan Orchestra Baobab’ın öyküsü bu nadir örneklerden biri. Zira içinde her şey var: entrikalı bir başlangıç, sürekli gerginlik dolu düzensizlik, sürprizler ve üzüntüler.
Afro-Küba ritimlerini, Portekiz Creole melodileri ve Kongo rumba ezgileri ile birleştiren grup, kurulması ile birlikte ülkeleri Senegal’de bir müziksel Rönesans yarattı. Grup, önceden çok az duyulan Afrika’nın en batı köşesinde yer alan başkent Dakar’ı bir anda dünya müziğinin en önemli şehirlerinden biri olmasına vesile oldu. İlk defa seyirci ile Club Baobab’da buluşan grubun kadrosunda ülkenin her köşesinden gelen sanatçılar bulunuyordu, bunların arasında asker, postacı, iş adamı gibi çok farklı yaşam kollarından gelenler vardı. Neredeyse bir on senelik dönemde bu çılgın denebilecek kadar yetenekli ekip, her yıl güçlerine güç kattı ve gittikleri her yerde takip edilebilecek klasikleşmiş müziksel ayak izleri bıraktı.
Yetmişlerin başında perküsyoncu Balla Sidibe ve Rudy Gomis ülkenin 1960 yılındaki özgürlüğünden sonra ortaya çıkan en büyük müzik grubu olan “The Star Band” adlı grubun bir parçasıydı. Adeta ülkenin her yetenekli sanatçısının geçtiği bu grup, yavaş yavaş Senegal müziğini Küba ritimlerinden arındırarak Afrikalılaştırmaya başladı. Kendi dillerinde ve geleneksel enstrümanlar ile müzik yapan ekip, daha sonra Senegal’in tarihindeki en meşhur ve efsaneleşen Club Baobab’ın kurulması ile birlikte saksafoncu Baro Ndiaye ile tanıştı. Çok sıkı giyim kurallarına (takım elbise veya tamamen yerel kıyafet) sahip olan bu kulüpte gitarist Barthélemy Attisso öncülüğünde Orchestra Baobab’ın ilk temelleri atıldı, yıl: 1970.
Sıcak, katmer katmer melodiler ve müziksel zenginliği ile Orchestra Baobab her gece arka arkaya, daha önceden duyulmamış olan bu eşsiz harmanlamalarını sergilemeye başladı. Grubun yarattığı yeni akım o kadar çok beğenildi ki, bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde, kulübün kendi müzik şirketi bünyesinde ilk albümleri “Nijaay”ı 1972 yılında müzikseverler ile buluştu. Ölümler ve ayrılmalar sonucu grubun kadrosu borsa gibi sürekli değişimlere uğramasına rağmen her zaman ana çekirdek kadro sabit kaldı. Yeni gelen müzisyenlerin getirdiği melodiler ile birlikte grup inanılmaz bir müziksel dehlize sahip oldu ve olgun, sakin adımlarla kariyerlerine devam etti.
1970 – 1985 yıllar arasında kaset formatında (malum dijital devrimden önceki yıllardan bahsediyoruz) yirminin üzerinde albüm yayınlayan Orchestra Baobab, Senegal’in en meşhur müzik grubu konumuna yerleşti. Ancak daha delikanlılığını yeni yaşayan genç Youssou N’Dour tarafından geliştirilen, ülkenin diğer ucundan gelen, seksi, azgın ve yüzde yüz yerel ezgilerden oluşan mbalax tarzı sayesinde grup hiç beklemediği bir anda gündemden düştü. Zira bu genç sanatçının yarattığı tarzın dayanılmazlığı karşısında grup kendini geliştiremedi ve gelen genç dinleyici kitlesine ayak uyduramadı. Birkaç çabalamanın da sonuç vermemesi karşısında, grup tüm ihtişamlı günlerini bir yana bırakarak değişmekte olan Senegal toplumuna ayak uyduramadığından sessiz sedasız 1985 yılında dağıldı. Grubun çoğu üyesi eski işlerine geri döndü ve bu efsane grup böylece müzik ansiklopedisinde Senegal’e ayrılan bölümde ölümsüzleşti.
Mbalax tarzının en büyük takipçileri kadınlar oldu ve doğal olarak onların arkasından erkekler takip etti. Youssou N’Dour’un geliştirdiği bu tarz, bir anda tüm ülkeyi sardı ve adeta Senegal’in resmi müziği konumuna yerleşti. Youssou N’Dour ve Baba Maal gibi sanatçılar bu karizmatik müzik tarzının vermiş olduğu güven ile uluslar arası platforma kendilerini taşıdı ve böylece Orchestra Baobab’ın yapamadığını yaparak Senegal’e dünya müziği haritasında bir yer edindi.
Orchestra Baobab’ın tamamen silinmiş olduğunu düşündüğümüz bir dönemde, adeta grubun yok olmasına sebep olan Youssou N’Dour yine sahneye çıktı ancak bu defa amacı World Circuit’ın yapımcısı Nick Gold ile birlikte bu efsanevi grubu tekrar hayata getirmek ve o eşsiz repertuarını diriltmekti. Yoğun ve ısrarlı uğraşlar sonucu grubun orijinal üyelerine ulaşılabildi ve Mayıs 2001 tarihinde Londra’da düzenlenen özel bir konserle ekip tekrar ayağa kaldırıldı. Konserin başarısı o kadar büyük oldu ki, adeta tüm Batı Dünyası ekibin bu birleşmesinin devam etmesi için ağızbirliği yaptı. Zira bu eşsiz müziğin yaşamasını ve sürdürülebilirliğini sağlayacak tek ekip Orchestra Baobab’dı. Tam bu dönemde World Circuit şirketi grubun neredeyse hiç ilgi görmeyen 1982 tarihli “Ken Dou Werente” adlı albümünü “Pirates Choice” adı altında çift CD formatında tekrar bastı. Beklemedikleri bir ilgi ile karşılan ekip gelen yoğun talebe boyun eğerek tekrar ayağa kalkmaya karar verdi. Bunu yerinde duramayan bir dünya turnesi takip etti ve en sonunda yaklaşık on yedi yıl sonra ekip tekrar stüdyoya girdi.
“Specialist in All Styles” adlı yeni albümleri 2002 yılında grubun hayata geri dönüşünün kutlaması oldu. Yapımcılığını Youssou N’Dour ve Nick Gold’un üstlendiği, İbrahim Ferrer’ın desteklediği albüm, eski parçaların yeni düzenlemesi ile dünya müziği kulvarına bir bomba gibi düştü. Takip eden yıl albüm, BBC Radio 3 tarafından “Yılın Albümü” ve “En başarılı Afrika albümü” şeklinde iki ödülle onurlandırıldı. Aynı zamanda bir Grammy adaylığı kazanan albüm, grubun enerjisinden en ufak bir şey kaybetmediğinin en bariz göstergesi oldu.
Yavaş yavaş eski şaşalı dönemine tırmanan ekip arka arka çıktıkları dünya turnesinden sonra tekrar stüdyoya kapandı ve bu defa tamamen özgün ve yeni parçalardan oluşan “Made in Dakar” adlı 2007 tarihli albümünü kaydetti. Günümüzde satın alabileceğiniz en kusursuz Afrikalı albüm olarak gündemde kendine yer edinen “Made in Dakar”, on yedi yıllık bir yok oluşun tekrar nefes aldığı anı müzikle yaşatan bir tablo niteliğinde. Fransız nezaketi, Küba cazibesi, Afrika kökleri ve Senegal mizahı ile bir araya getirilen albüm, kentsel sofistikeliğin, ulusal gururun ve yerel üretimin birebir yansıması.
“Made in Dakar” adeta Baobab’ın hazinesine sondaj yapan derin bir kuyu. Batı ile ilk defa, Senegal hayranları ile tekrar tanışan Baobab, ne kadar büyük bir grup olduğunu yeni ve geleneksel ritimler ile oynaması ile kanıtlıyor. On kişilik ekip, altı solisti ile geçmiş tüm çalışmalarını gölgede bırakıyor, zira Orchestra Baobab bu albümünde hiç olmadığı kadar canlı. Albümde yer alan efsanevi parça ‘Neejay’ın yeni yorumu, rumba ritimleri ile büyüleyici ‘Aline’ ve her yeri çaçaça kokan ‘Jirim’ en dikkat çekenler arasında. Albümü dinlerken Orchestra Baobab’ın gerçek anlamda eğlendiğine tanık oluyorsunuz bu da zaten kaliteli müzik yapmanın en önemli unsuru.
Buena Vista Social Club’ın tekrar bir araya gelmesi kadar ses getirmese bile, Orchestra Baobab’ın on yedi yılsonunda yeniden hayata dönmesi göz ardı edilmeyecek kadar nefes kesiyor. Müzik şirketleri World Circuit’ın basın duyurusunda da açıkladığı gibi Orchestra Baobab “Afrika’nın kusursuz pop grubu”…