BadBadNotGood dikkatini hak ediyor, benim ise nefesimi kesiyor
Uzun zamandan beri yazmak isteyip bir türlü kaleme alamadığım grup Badbadnotgood (BBNG). Ya müziğin etkisine uzun süre daldım yazamadım, ya da bencillik edip paylaşmak istemedim. Bilemiyorum, ama son zamanlarda evrenin bana savurduğu sinyaller sonucu yazma vakti geldiğine inanıyorum.
Karşımızdaki grubu pek fazla bir tarz kalıbına sokmak istemiyorum. Elbette müziğin var olduğu dolapta yer alan çekmecelerden ilhamını alıyor, ama ortaya çıkan müzik tınısı daha önce kulaklarım aşina olmadığı bir boyutta. Bu benim için yeni ve heyecan verici müzik suları.
Domuz maskesi takmasıyla özdeşen Alexander Sowinski (bateri), Matthew Tavares (klavye, elektrik piyano, Prophet 08) ve Chester Hansen (akustik ve elektrik bas)’den oluşan bu otuzlu yaşlarında müzisyenler, hiç bir şekilde beklenilen gibi amatör değil. İlk başta üçlü olarak yola çıkan kanadalı ekip son dönemlerde saksafonist Leland Whitty’nin eklenmesiyle dörtlü olarak yola devam ediyor. Aksine müzik vizyonları şu an camiada bulunan pek çok olgun sanatçıdan daha gelişmiş durumda. Hatta çoğu yeniyetme müzisyenin hayal bile edemeyeceği boyutta ve unutmayın ki daha yolun başındalar.
BBNG söz konusu olunca geleneksel caz kavramını bir tarafa koymakta fayda var. Öncelikle kalıplaşmış sınırları yıkıp, Nev’i şahsına münhasır birleştirme gücü ile bilinen tarzlar altüst ediliyor. J Dilla’dan Joy Division’a, Kanye West’ten My Bloody Valentine’a kadar farklı uçlarda yer alan müzik tarzları caz normları içerisinde tekrar yapılaştırılıyor.
Adeta olmuş olarak bilinen yapılar tekrar ihya edilip yaratılıyor. Kendilerine çağdaş caz, ‘nu-caz’, elektronik caz, gibi etiketleri rahatlıkla yapıştırmamız söz konusu, ama yine de yaptıklarını ifade etmek, tam anlamını ve hakkını vermek mümkün değil. BBNG’nin müziğinde bir ön yargı yok, zira her tarza, her sanatçıya ve her yapıya açık. Onlar zaten bir müzik müteahhidi gibi ellerine geçeni alt üst edip istedikleri formata sokmayı başarıyor. Karşımızda bir ucundan yabancı olmayan ama dinledikçe yabanlaşabilen veya tam tersi etki yaratan cidden yenilikçi bir müzik var. Tınıların keşif diyarlarına sokulduğu bir deneysellik yaşıyor bestelerde. Arka planda ise sinsi bir hip-hop kurgusu var ki asıl tüm farklılığı bu yaratıyor.
Aynı şekilde günümüzde pek çok sanatçının yaptığı, özen göstermeye çalıştığı gibi farklı yollarla (görseller, metinler, internet vb. araçlar kullanılarak) olayı sadece müzik olmaktan çıkartıp, tam bir sanat eserine çevirmeyi de başarıyor BBNG albümlerini. BBNG2 olarak adlandırılan albümlerindeki PDF dosyası ile gelen fotoğraflar, albüme çok güzel bir hava katmış. Yani albümlerini hem tarz olarak, hem de sunuş ve kavram olarak çok başarılı buluyorum. Bir de tüm bunları yapanlar 30′lu yaşlarda olunca, yeni nesildeki yaratıcılığın ne denli kuvvetli olabileceğini görüp ileride karşılaşabileceğim yeni sanatçı ve gruplar için heyecanlanıyorum.
Bir virüs gibi Youtube’da yayılan videoları ile ilk dikkati üstüne çeken grup, Facebook ve Twitter desteği ile bir anda yeraltı gruplarının başını çeker oldu. Özellikle müziği görsel sanata taşıyan BBNG üretmiş olduğu videolarla da nabzı yüksek tutuyor.
2010 yılında ortaya sık olmayan konserler vererek çıkan BBNG ilk resmi kayıtlarını 2011’de “BBNG” kısaltması adıyla piyasaya sürdü. Hemen akabinde ise bir EP çıkartan ekip bunun da adını “BADBADNOTGOOD” koydu. Bunu 2012’nin dördüncü ayında “BBNG2” isimli albümleri takip etti. Sonra bir 45’lik piyasaya sürüldü ve aralarda gelen iki tane canlı albüm sayesinde grup kısa sürede bol üretkenliğin hakkını verdi. Sonra 2014’de III raflarda yerini aldı ve bunu sırasıyla Sour Soul (2015), IV (2016), Spotify Live (2017), Late Night Tales: badbadnotgood (2017) ve en son olarak geçtiğimiz günlerde gelen Nick hakim vokalleri ile süslenen tekli Qadir (2021).
Tamamıyla yorumlardan oluşan “BBNG”, aslında özgün bir çalışma olmayıp bir ekibin klasikleşmiş besteleri ifade etme biçiminin sergilenişi. Bu albümde en dikkat çeken parçalar Gang Starr, Nas ve Joy Division’a ait olan BBNG süzgecinden geçen eserler. Ancak bu albüme olan yaklaşıma yorum demek ise gruba haksızlık etmek olur zira ortadaki besteler belki de bilinmeseler kendilerine air özgün beste olabilecek ayrımda.
Orijinal eserin ruhunu koruyup tamamıyla içini dışına çıkaran ekip bunun olabilecek en özgün biçimde yağıyor. Sanki orijinalleri yeterince başarılı değilmiş gibi BBGN bu yorumlarıyla söz konusu bilinen parçaları farklı bir evreye taşıyor. Hele hele bunu nispeten caz standardına devşirmeleri her sanatçının altından kalkabileceği bir görev değil. Bunun en başarılı örneklerine The Bad Plus ve Brad Mehldau Trio’da kulak misafiri olduk ancak BBNG yine de kendi içerisinde farklı ve kanımca daha kavrayıcı. Bunun en bariz göstergesi “BBNG”nin açılışını yapan, bir Slum Village yorumu olan ‘Fall In Love’. İşte burada farklılığı algılıyorsunuz.
Açıkçası uzun zamandan beri bir grubu ve albümlerini yazarken bu kadar heyecanlanmamıştım. Bu Torontolu caz dörtlüsünün her üretimini iple çeker oldum. Bir de dinleyicileriyle çok haşırneşir bir muhabbetleri var. Örneğin Nisan 2012’de ücretsiz olarak kendi sitelerinden (MP3, Lossless Flac ve 24-bit Flac formatlarında) bazı özgün eserlerini indirme imkanı verdiler. Evet, ücretsiz yazdım, hala da öyle ücretsiz. Bu özelliklerini halen devam ettirmekteler. Sayfalarına üye olarak giriyorsunuz.
Aynı zamanda kendi reklamlarını Facebook ve Youtube üzerinden yapan grup, göğsünü gere gere bu ilk yayınladıkları albümleri ile birlikte şu deklarasyonu yaptı: “bu albümün yapımında 21 yaşının üstünde hiç kimse yer almadı.” Bence çok iyi bir slogan!
Zamane gençliğinin müzik alışkanlıklarına sürekli laf eden eleştirmenlere daha güzel bir cevap olamaz. Yaratıcı müzik üretmenin yanı sıra ekibin en çok beğendiğim özelliği kendin pişir kendin ye kavramı içerisinde çalışıyor olması. Bu onları sevmem için artı bir faktör. Diğer bir önemli konu ise “BBGN2” aralıksız 10 saatlik bir stüdyo çalışmasının ürünü. On saatlik yoğun bir müzik odaklanmasının sonucu ancak bu kadar özgün, sarsıcı ve kavrayıcı olabilir. Bu niteliklerini diğer üretimlerinde de özenle sürdürdüler.
BBG2 albümlerinde üçlü yanlarına ilave aldıkları yaşıt müzisyenlerden biri olan Leland Whitty-saksafon, daha sonra grubun kalıcı üyesi olarak yola devam etti. Dörtlü olarak ekip daha farklı müzik dehlizine yelken açıyor. ,
Caz ana temasının haricinde BBNG karşımıza dubstep, minimal ve trip-hop eğilimi gözlemliyorsunuz. Özellikle BBNG2 albümünde (benim en favorim) yer alan parçaların hepsi birbirinden güzel olsa bile özellikle ‘UWM’, ‘CHSTR’ ve ‘Vices’ en dikkat çekenleri. Hele hele ‘Vives’ adeta Portishead sinyalleri ile bezenmiş bir tını şöleni. Flying Lotus, Gang Starr ve James Blake yorumları ise tekrar dinleme tuşuna basma bağımlılığı yapacak kapasitede.
Bilhassa James Blake’ın yorumladığı, orjinalde bir Feist bestesi olan, ‘Limit To Your Love’ bence her iki ön üretimden çok daha dinlemesi keyifli. Ama asıl sersemletici etki My Bloody Valentine yorumu olan ‘You Made Me realise’, bu parça uzun zamandan beri dinlediğim en iyi yorum hatta özgün beste olabilecek kapasitede.
Caz üçlüsü ve daha sonra dörtlüsü olmanın kurallarını tekrar yazan BBGN geçtiğimiz yıllarda pek çok önemli festivale davet edildi ve SBTRKT’den Jamie XX’ye kadar geniş bir müzik birlikteliğine girdi. Resmi kayıtlara göre bir caz dörtlüsü olan ekip aslına bakarsanız garip, sonsuz yaratıcı, hayalperest, üretken ve en önemlisi yenilikçi.
Şu sıralar bol bol Twitter ve Facebook’a yorum yapan grup, yoğun bir şekilde yeni besteler kaydettiklerini söylüyor. Dörtlünün kendi ekseni içerisinde çizdiği farklı paralel evren içerisinde yaratıcı ritimsel açılımlar her beste ile farklılık gösteriyor ama topyekün bir bütünün parçası olduğu da aşikar.